Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




17 Şubat 2016 Çarşamba

Günün Mutluluk Sebebi :17

Önceki mutluluk sebeplerime baktım az önce, duygulandım resmen.
İyi ki yazmışım bloga, böyle dönüp okuması pek keyifli oluyor.
En son yazdığım mutluluk sebebinden bu yana o kadar çok şey oldu ki aslında, bir an bunun bir rutine döndüğünü ve artık yazamayacağımı düşünmeye başladım.
Ama öyle olmadı, işte bu da ilk mutluluk sebebim :)
Bir şeyin "mutluluk sebebi" olmasının benim açımdan en önemli kriteri farkındalık yaratması.
Yıllardır kendim için aldığım ve biriktirdiğim kırtasiye malzemelerim, kitaplarım, kartpostallar ve el emeği ürünler. Paylaşmak konusunda hiç iyi olmadığımın farkına varıp şu an büyük bir çoğunluğunu sevdiğim insanlarla zevkle paylaşıyorum. Kitaplar konusunda hala katıyım çünkü kendi kütüphanemi kurmak istiyorum inşallah ileride.
2. mutluluk sebebim de paylaşmanın zevki o yüzden. Başkaları için minnak şeyler belki ama benim o nesnelere yüklediğim anlam büyük oluyor genelde. Onları paylaşıma açtığımı gören karabalık zaten hayretler içerisinde: "Bunu da mı veriyorsun?" diyor (elinde tuttuğunu yazsam gülersiniz, ufak tefek maddi değeri olmayan bir şey) Benim için değerli olan bu şeyleri vermeye yeni başladım sayılır. Bu da bir farkındalık sonucu oldu. İnsanlara onları sevdiğimi söylemenin bir yolu benim için (onlar bunu bilmese de :P )
Evrendeki döngü tam olarak nasıl bilmiyorum ama ben verdikçe, daha çok almaya başladım. Bir gün tahta bir kutunun içinden tatlı bir deniz yıldızı çıktı mesela. Detayı çok olduğundan buraya yazamam ama deniz yıldızı benim için çok kıymetlidir ve bana onu gönderen kişi bu bilgiden habersiz bir şekilde onu benimle paylaşmıştı. Aldıklarım benim için çok kıymetli, herkese çok teşekkür ederim.

Bir diğer mutluluk sebebim, öğle aralarım. Önceden planlama yapınca genelde 5 günüm de dolu dolu geçiyor. Öğle arası biterken de sade kahvemi hüpletip son yazı-çizi işime bakıp ofiste kaldığım yerden hayatıma devam ediyorum. Fotoğrafta da var aslında, en sevdiğim şeylerden biri mektup yazmak.
Mektuplar konusunda belki ayrı bir yazı da yazabilirim ama mektup bence en büyülü iletişim aracı. Kağıda el yazın ile bir şeyler yazıyorsun, bu bir şeyler senin için özel cümleler oluyor elbette :), mektubunu süslüyorsun ayıcıklarla fillerle mesela ve gidiyorsun ptt'ye. Orada mesai yapan memurla neyse ki arkadaş olduk, derdimi anlatabiliyorum. Mektubun büyüsü hem satırlarda hem de onu bekleme sürecinde. Ama asıl melodi zarfı açıp kağıda dokunup ilk satırları okumaya başladığında ortaya çıkıyor.

El emeği göz nuru iki kitap ayracım o günkü defterime eşlik ediyor. Bu defter de çok özel şeyler yazıyor, 1 kedinin balık düşleri ya da tam tersi bilmiyorum.
Geçen gün canım yine irmik helvası çekti ama nasılsa beceremiyorum deyip yapmaktan vazgeçecektim. Sonra aklıma harika bir fikir geldi: tarifleri karıştırmak ve bunu Serra'ya sormak. Oldu valla bu sefer oldu. Hayatım boyunca (31 olmama da az kaldı, yaşasın :) 7 veya 8 defa denedim ve yok o kıvam tutmadı diyordum ki ilk defa geçen gün sahiden yapabildim ve ilk defa tabağa koyup komşuya verebildim.
Serra ile diyalog:
"Pilav yapmak gibi aslında esra"
"Sorun da o ya zaten, ben pilav yapmayı yeni öğrendim serra."

"Suyunu koyunca çok sıçrar dikkat et"
"Napayım, koruma kalkanı mı takayım?"

Başka bir arkadaşımla diyalog
"Çam fıstığı da koy."
"Piştikten sonra üzerine mi?"
"Yok pişmesi lazım önce"
"Pakette pişmiş satmıyorlar mı?"
"!!!???"

Annemle diyalog:
"Sence yapabilir miyim anne?"
"Neden yapamayasın? Birkaç seferde tecrübe kazanırsın, sonra kendi tarzını bulursun."
"Tatlıdan konuşuyoruz değil mi?" (iç ses)

Gibi gibi cümlelerle yaptım bu tatlıyı, afiyet olsun :)
Bir de hayatıma yepyeni bir arkadaş girdi, çok sevdim onu.
Fondaki kitap fırından sıcak çıktı, pek yakında bloga yazacağım, Neil Geiman hayranlarına duyurulur :)
Bir de "doğa arkadaşımın kutusu", doğayle ilgili bir şeyler var ama onları buraya eklemeyeyim.
Kısacası, bir ara "rutin"e mi döndüm kaygısı yaşadım (Züleyha sana selam :) sonra anladım ki her gün yeni bir gün ve ben aynı şeyleri yaşasam bile farklı şeyler hissedebiliyorum.
Paylaşmanın tadına vardım. Klasik olacak ama paylaşmak güzeldir diyeyim :)
Hayatımın en yenebilir irmik helvasını pişirdim, birkaç defa daha yapabilirsem bu iş oldu demektir.
Bu ara geçmeyen /kendini yenileyen migren ile uğraşıyorum, Elif geceleri -hala- ağlayarak uyanıyor, yaptığım/yapmak istediğim hiçbir işe yetişemiyorum, tam da bu yüzden kendime mutluluk sebepleri arıyorum, buluyorum, minik filim de bana yardımcı oluyor :)


5 yorum:

  1. Senin o güzel ellerine sağlık :) Yine kalbime ve göz pınarıma dokundu sözlerin. İşin ilginç tarafı senin mutluluk sebeplerin bizim de mutluluk sebebimiz oluyor

    YanıtlaSil
  2. Sen kalbi hep çocuk saflığında kalacak özel bir insansın Esra. İyi ki kesişti yollarımız. selam.

    YanıtlaSil
  3. Helva çok güzel görünüyor, Serra'nın verdiği püf noktası gerçekten çok önemli, bi keresinde kolumun iki yerine sıçrayıp yakmıştı, ondan sonra bi daha helva pişirmedim sanırım :)
    Bu yazı dizisi benim de çok hoşuma gitti, hep devam etmen dileğiyle :)

    YanıtlaSil
  4. Canım Esra sen nasıl datlu bi insansın yaa. Ben bu yazının en çok helvalı kısmından keyif aldım. Konuşmalar iç sesler hiç güleceğim yoktu Allah da seni güldürsün emi. Şaka bi yana irmik helvasının kıvamı pilavdan daha zor bence. Aslında birebir tam tutan ölçüler var Esracım ama sen mi denk gelmedin acep? Neyse sonuç olarak bu sefer olmuş yemişsin yarasın/yaramasın mı yoksa :))
    O migren ağrısı ah ki ne ahh. Bu mevsim tam da onun mevsimi biliyormusun ısrarla ağrıyor. Ben yıllar sonra çözdüm lodos esince bu ağrı daha da depreşiyor. Şu an bu yorumu migren ağrımla birlikte yapıyoruz. Geçer inşallah çarçabuk...

    YanıtlaSil
  5. Bende istiyorum o irmik helvasından. A bu kitap "The Day I Swapped My Dad for Two Goldfish" demi? türkçesi çıktımı

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...