Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




annelik sohbetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
annelik sohbetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2015 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri: Eda & Ayça :)

İki insan düşünün; biri beyaz diğeri siyah, biri al biri mor(ben), biri düzenli/titiz/temiz/aceleci ötekisi dağınık/pasaklı/her şeyi son dakikaya bırakan(ben).
Zihninizde canlanan bu iki insanın şimdi de kardeş olduklarını düşünün. (biraz zor olacak ama)
İşte bu resimdeki iki insan Eda ve ben :)
Benim doğduğum gün Eda güneşi siyah çizmiş ve anneme "ne zaman gidecek bu bebek" demiş. Evet bu cümle kayıtlarda var. Küçükken kedi-köpek kadar kavga ettiğimiz (ki lokum ve kahve bu tezi çürütüyorlardır sanırım) ancak büyüyünce de ayrılamadığımız, birbirimizi çokça özlediğimiz iki kardeş oluverdik. (Kardeşler arası kavga nasıl biter'in cevabı: büyüdüklerinde ve birbirlerini özlediklerinde :) Ankara'ya ilk gelen o oldu, birkaç yıl sonra da ben geldim zaten. Derken Eda -ki hep istediği bir şeydi- öğretmen oldu ve şehir şehir gezdi, ben hala Ankaradaydım bu arada.
Ve evlendi de şimdi de Ayça'sını bekliyor.
O kısım çok önemli değil de ben -inşallah- teyze oluyorum teyze :)) Heyooo :)
Her gün konuşuyoruz ama kişinin iç dünyası da konuşarak anlaşılmıyor ki; ancak yazmak lazım.
O yüzden de ilkini Niloyla yaptığımız-hamileyken- annelik sohbetinin ikincisini de Edoşla yapayım ve güzel bir anı olsun istedim.

Edooooş, canım kardeşim, taze anne adayı, Elif’in teyzoşu, Ayça’nın anası… Nasıl geçiyor hamilelik? Maşallah 31. Haftayı da tamamladın, kaldı inşallah son 10 hafta.
Herkese merhabalarrrr
Canım kardeşimmm, öncelikle beni de bloguna konuk ettiğin için teşekkür ediyorum… Maşallah 31 haftamız bitti, 32nin içindeyiz J Genel olarak hamilelik iyi gidiyor diyebilirim. Son 9 haftaya girmiş durumdayım ve tabi heyecanda artıyor giderek. Çevremde bir çok hamile ve doğum yapmış arkadaşım var, tabi ki de herkesin hikayesi farklı,eminim benimki de hepsinden farklı olacak ,tek dileğim Ayça’nın sağlıkla dünyaya gelmesi.

Annelik maceran nasıl başladı?
Benim annelik maceram her zaman benimle yaşayan bir şeydi aslında . Belki de öğretmen olmanın verdiği bir duygudur bilemiyorum ama her zaman çocuk istemişimdir. Kısmet işte, hayatta her şey kader diyorum. 2014’ün 2 Haziranında evlendim ve kızımı çağırdım. O da beni hiç üzmeden hemen geliverdi J Erkek de olsa sevecektim elbette ama gönlümde yatan hep kız çocuk sahibi olmaktı.  Ve böylelikle annelik maceram başlamış oldu , sonsuz kere şükür… 

Aklından/kalbinden geçen bir doğum an’ı, şekli var mı? Ya da sadece Ayça’ya sağlıkla kavuşayım yeter mi diyorsun?
Bu son haftalara gelene kadar doğum anımı hiç düşünmemiştim, her sorana da bebeğim nasıl gelmek isterse dedim, hala da öyle diyorum. Gerçekten de ben neyi nasıl hayal edersem edeyim karar Ayça’nın. O nasıl gelmek isterse ben ona uyum sağlamak durumunda olacağım biliyorum. Tek isteğim sağlıkla dünyaya gelmesi. Benim içimden geçen az ağrılı , hiç demiyorum, epidural normal doğum ama tabi her şey kısmet. Şu ana dek hala ters duruştayız ama belli olmaz dönebilir dedi doktorumuz. Başı sürekli kalbimin altında , ne de olsa kalbimin attığı yegane varlık O artık. Yani tam da olması gereken yerde aslında. Tabi doğum zamanı normale dönerse de fena olmaz hani J

Çocuk bakım kitaplarından hangilerini okudun, neler aklına yattı?
Çocuk bakım kitaplarından okuduklarım oldu. Sizlerle de paylaşayım; örneğin , benim en çok keyif alarak okuduklarım arasında Ayşe Öner’in kitabı var, sonra Sinem Olcay Kademoğlu’nun “merhaba bebek” kitabı gerçekten çok faydalı. Bir klasik olan “Bebeğinizi beklerken sizi neler bekler”, “Bebeğinizin ilk yılında sizi neler bekler?” ve “30’lu ve 40’lı yaşlarda gebelik (Dr. Elif Ilgaz Aydınlar-Doç. Dr. Arda Lembet) kitaplarının bana çok faydası oldu ve severek okudum. Ama sadece 1 kez okumakla olmuyor, size önemli gelen yerleri altını çizerek birkaç kere okumakta fayda var. Bir de TracyHogg’un meşhur kitabını okumaya başladım fakat henüz bitmedi. Gerçekten çok faydalı ve yol gösterici bir kitap olmuş. Bu kitaplarda hangi aylarda neler yapılması gerektiği ayrıntılı bir şekilde anlatılmış, üç aşağı beş yukarı hemen hemen aynı bilgiler ama tabi sonuçta bu bilgiler ışığında her anne kendi yolunu bebeğine göre çizmeli diye düşünüyorum.

Sence annelik kitaplardan öğrenilebilir mi yoksa içgüdüsel mi yaşanılır? Sen hangi kitapları okudun, aklına neler yatmıştı?
Kitaplarda gerçekten çok faydalı bilgiler var,insana yol gösteriyor ama ben biliyorum ki asıl yol gösterecek olan kişi kızım. Her bebek kendi alanında büyüyor , bu sebepten kitaplarda okunan bilgiler ışığında kendi içgüdümüzle ve bebeğin beklentileri doğrultusunda bir şeyler yapmak en doğrusu geliyor bana. Sonuçta annelik içgüdüsel bir durum ama bunun yanında çoğu şeyi de bebeğinizle tecrübe edip öğreniyorsunuz. Yani sizde olan şeylere her gün yenisi ekleniyor. Hatta bence bu her çocukta farklı tecrübe olarak karşımıza çıkabiliyor. Çünkü aynı anne babadan bile olsa her çocuğun alanı ve tarzı çok farklı….
Ayça yerine Çakıl verelim :)
Ayça’nın hareketlerini ilk hissettiğin an’ı hatırlıyor musun, ne düşünmüştün, aklından neler geçmişti “içimde bir kelebek mi var acaba” demiş miydin :)
Ayça’nın hareketlerini ilk hissettiğim an 18. Haftama denk geliyor. İnsan bazı şeyleri sonradan net hatırlayamıyor, o sebepten ben hamile günlüğü tutuyorum. (Bu fikri de senden almıştım zaten  )Hangi tarihte ne olmuş önemli benim için. Aslında 16-17. Haftalarda da ufak kıpırdanmalar vardı sanki ama 18 ve sonrası çok netti. Artık içimde yeni bir yaşam kaynağım vardı ve gün geçtikçe büyüyordu.  Gerçekten de içinizde kelebekler uçuşuyor hissine kapılıyorsunuz, hatta ufaktan bir gıdıklanma ve huylanma bile olabiliyor . Şimdilerde ise çoğunlukla beni uyutmayan ya da uykumdan uyandıran tekmelere maruz kaldığım düşünülürse o zamanların tadını çıkartamamışım. Ama benim güzel kızım her tekmeye her acıya değer ..

Benim tanıdığım Edoş uykuya çok düşkündür :) Bebişli hayatta uykunun yeri pek az(gözünü korkutmayayım da :P ) ne düşünüyorsun bu konuda?
Senin tanıdığın ve benim bildiğim Edoş uykuya düşkündür evet. Yemek olmasa aramam ama uykusuz tam huysuz oluyorum. Uykusuz gün ve gecelerin beni beklediğini de şimdiden görebiliyorum ve bunun için yapabileceğim bir şey yok. Keşke uyku depolanabilen bir şey olsaydı diyorum hep ama o zor günlerin de geçeceğini ve kızımın uykusunun düzene gireceğini bildiğim için (tabi bu süre ne kadar kısa olursa o kadar iyi, bunun için de dua ediyorum ) bir şekilde atlatmayı umut ediyorum.
Yapalak Ayşe :)
Ayça’nın hangi özellikleri sana benzesin istersin? (Fiziksel ve kişilik olarak)
Ayça’nın özellikle bana benzesin istediğim bir özelliğini sormuşsun. Benim gibi kendine güveni tam olsun isterim, hayatta ne istediğini bilsin ve o doğrultuda hareket etsin isterim ve en az benim kadar dürüst olsun isterim. Boyu benden biraz daha uzun olabilirse iyi olur tabi J Tez canlılığı bana çok benzemesin ama bazen sıkıntılı olabiliyor. Bir de hayatta istediği şeylerin arkasından koşsun, onlar için savaşsın, dışa dönük, atak, hakkını arayan bir kız olursa mutlu olurum.

Vurucu soruyu sona sakladım; bir araya geldiklerinde Elif Ayça’yı azıcık sever diye korkun oluyor mu :)
Teyzoşum Elif’im ve minik kızım Ayça muhtemel bu yaz bir araya gelirler diye düşünüyorum. O tarihte Ayça henüz 5-6 aylık ve Elifte 1,5 yaşında  olacağından durumlar ne gösterir bilemiyorum ama tabi çocuk sonuçta her daim dikkatli olmak lazım. Elifişkomun elinden Ayçanın tüy saçlarını toplamamak adına baş başa bırakmamakta fayda var diye düşünüyorum J

“Asla yapmam” dediğin bir şey var mı? (Emzik, sallamak vs. gibi) (Bence varsa da “asla” deme :)
Bebekle ilgili “asla yapmam” dediğim bir şey yok. Yapmamaya çalışacağım dediklerim var ama bu konuda ne kadar başarılı olurum inan ki bilemiyorum. Tüm bunlar Ayça’ya bağlı sonuçta. Örneğin asla emzik kullanmam demiyorum, 4. Ya da 5. Aya kadar kullanmayı düşünüyorum hatta, uykuya daha rahat geçmesi adına. Sallamayı çok istemiyorum, hatta sallanmayı bilmesin diye yatağını, ana kucağını bile sallanmayanlardan aldık ama tabi her konuda olduğu üzere bu konuda da “asla” diyemiyorum. Beni yönlendirecek olan kişinin kim olduğu belli, tek dileğim beni çok yormaması J

Annelik sohbetlerini okuyunca gözünü korkutan bir şeyler oldu mu bebekli hayata dair?
Genel olarak internette bloglara yazılan annelik sohbetleri çok hoşuma gidiyor, okuyorum bol bol.Farklı hikayeler duymak güzel. Edindiğim izlenim şu yönde; anne olmak hayatta karşılaşılan en büyük farklılık ve gerçekten büyük bir sorumluluk ve zorluk ama bebeğinizin bir gülümsemesi hepsinin üstünü kapatıyor diyorlar. Bunu da inşallah 2 ay sonra bende tadacağım. Gözüm elbette korkuyor, çünkü daha önce hiç tatmadığım bilmediğim ve dönüşü olmayan bir yol bu ama bir yandan da içimde sürekli beni dürten ve yaşadığımı her gün defalarca hissettiren o varlığın kucağımda ve kollarımda olacağı düşüncesi tüm korkuları bir anda siliveriyor. Annelik böyle bir şey demek ki; canından can verince, o can senin canın oluyor, zaten başka bir şeyde düşünemiyorsun.

Hamile yogası sence faydalı bir şey mi? Yogayı doğumdan sonra da yapmak ister misin?
Hamile yogasını kesinlikle sağlığı yerinde olan her hamileye öneriyorum. Sadece gidecekleri kursu iyice araştırsınlar. Artık hemen herkes hamile yogası yaptırıyorum diyebiliyor ama bu konuda dikkatli olmak lazım. Referanslar ve alınan sertifikalar önemli, birde başlamadan önce kursun yapılacağı ortamı ve enerjisini görmek, hissetmek önemli. İçinize sinen doğru kişiyle ve doğru ortamda yapılan yoga hem size hem bebeğe çok faydalı. Özellikle normal doğum için çok büyük katkıları var. Doğumdan sonrasında yogaya devam etmek isterim tabi. Bu da doğumun nasıl olacağına bağlı olarak değişiyor. Normal doğumdan 6 hafta sonra yogaya başlayabilirken, sezaryenden ancak 6 ay sonra yogaya başlanabiliyor. Daha önceden de yoga yapmış biri olarak kesinlikle tavsiye edeceğim bir etkinlik.

Benim tanıdığım Edoş’un tüm hazırlıkları tamamdır ve hiçbir şeyi son an’a bırakmaz (bazen cidden kardeş olduğumuza inanamıyorum :) ama ben yine de sorayım, Ayça’nın odası, doğum çantası  ne durumda? Teyzoşumun her şeyi hazır mı :)
Yapı gereği ve tez canlılığımdan olsa gerek, konu ne olursa olsun bir hazırlık gerektiriyorsa çok önceden hazırlamayı seviyorum. Son dakika işleri pek bana göre değil. Eee tabi konu hayatımın en değerli kişisi  Ayça Hanım olunca insan daha bir zevkle, daha bir heyecanla hazırlıyor istediklerini. Ayça’nın çoğu eşyası ve benimkiler, özellikle kıyafet,oyun parkı, benim hamile kıyafetlerim  gibi şeyler, canım kardeşimden ve bi tanecik Elifimden hazır geldiği için hazıra konmuş oldum ve bu konuda da çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Senin benden 1 sene önce doğum yapmış olman ve bu konudaki tecrübelerinin bana çok faydası oldu. Ayça’nın odası ve hazırlıklarının çoğu tamam aslında. İyice son zamanlara yaklaşmadan hazırlıkları tamamlamakta fayda var diye düşündüm, çünkü ne zaman ne olacağı belirsiz. Doğumda yapılacak sunumlardan, hastane odası süslemesine, hastanede giyileceklerden lohusa terliği ve tacına kadar her şey tamam. Hatta 31 haftanın bitmesiyle doğum çantalarımızı bile hazırladık, tabi anneannemizin desteğiyle J Yaptığım hazırlıkların bir kısmını paylaşayım tabi sizlerle de…





Anne olmayı düşünen/isteyen/planlayanlara neler tavsiye edersin?
Son olarak anne olmayı isteyen, düşünen  ya da planlayan adaylara diyebileceğim şey ; siz isteyin, zamanı gelince oluyor, her şey zamanında güzel ve elinizde fırsat varsa asla ertelemeyin. Bebek yapmak için en doğru zaman diye bir şey hiç yok, zaten O sizin için en doğru zamanda geliyor. O sebepten şunu da yapayım, bunu da bitireyim gibi koşullu cümleler olmasın hayatınızda. Ve eğer hamile kaldıysanız, isteyerek ya da sürpriz olarak , bunun tadını çıkartın. Özellikle yaşayacağınız o 40 haftanın her gününün tadını çıkartın. Çünkü bu yaşanan gerçek bir mucize ve bu mucizeyi hayatınızda kaç sefer deneyimleyebilirsiniz ki, bunu düşünün… Bir bebek insanın hayatında bir çok düşünceyi ve duyguyu değiştirebiliyormuş, ben bunu yaşadım. Biz ,sonsuz kere şükür, sorunsuz 31 hafta tamamladık. Dileğim 40 haftayı sağlıkla bitirip, biricik kızıma sağlıklı bir şekilde kavuşmak. İsteyen herkesin bu mucizeyi tatması dileğiyle…. Sağlıcakla….


Sadece hazırlıklarla bile başım döndü :) Biz Elif için cam şişelere şeker koyup kapatmıştık da annemin içine sinmedi,onlara tül takmıştı...
Elif'in yatağı ve dolabı yaklaşık 37 haftalıkken ancak hazır olmuştu :)
Elif'e ilk elbisesini üniversiteden arkadaşım Çidoş gönderdi, gerisi de hediye geldi; ben sadece geçenlerde 1 tane civcivli elbise aldım. (Filiz aklıma sen geldin şu an, tüllü tütülü bir şey nasıl giydirilir onu da bilmiyorum)
Kısacası Edoş, senden öğreneceğim çok şey var. Ankaradan gitmeseydin iyiydi; Ayça'ya ne kitaplar okurdum ben. Neyse artık ananeden şarkılar öğrenir,o da güzel :) 
İyi ki varsın bu arada, unutmadan diyeyim de. Bir de ben doğduğumda güneşi siyah çizdiğini unuttum sanma ama sen de iyi ki doğmuş ve benim kardeşim olmuşsun. (cümledeki anlatım bozukluğu benim Edaya abla değil, kardeş dememden ileri geliyor :)
Ayça'yı merak ve heyecanla bekliyoruz.
Ama en çok Elif bekliyor.
Ayça lafı geçtiğinde yüzündeki muzır ifade çok şey anlatıyor, ne yani kuzenine azıcık fıstık da yapmasın mı kızım :)
Seni çok seviyorum Edoş, iyi ki katıldın bu sohbete ve inanıyorum ki harika müthiş bir anne olacaksın... 
* Üst fotoğraftaki Edoş'un yanındaki de hayatında oldukça sınırlı sayıda elbise giyen birine ait, kim tanımıyorum tabii :)
** Fotoğrafları ve yazıyı bile bir düzende, imlada gönderen kardeş de can'dır ayrıca. Ha bir de onu yy sonra yayınlayan öteki kardeşse -mazeretim var ama Elif emekliyor :P - neyse o da öyle biridir işte :)




Devamını oku »

24 Aralık 2014 Çarşamba

Anne(lik) Sohbetleri: Elif & Emre & Eren :)

İlk defa ama sahiden de ilk defa olarak bir anne kendi rızasıyla annelik sohbetlerine katılmak istedi hem de 2015 yılı dileği olarak. Ne kadar şaşırdım, sevindim, gurur duydum (kendimle) anlatamam. Yani bir anne kendi deneyimlerini benimle paylaşmak istiyor, vay be dedim. Derken Elifle tanıştık, yazıştık ve baktık ki biz zaten tanışıyormuşuz. Yani karşılıklı olarak öyle hissetmişiz :) "İyi ki blog yazıyorum" dedirten bir olay oldu bu güzel dilek benim için. Elif'in blogunda harika yazılar ve müthiş bir tecrübe var. Gerisi de annelik sohbetlerinde elbette :)

Uzun zamandır blog yazıyormuşsun ancak yolumuz yeni kesişti. Seni tanıdığıma çok mutlu oldum, yazılarını okumak bana büyük bir keyif verdi/veriyor. İlk sorum blog hakkında olacak o yüzden; “Ayın Aydınlık Yüzü” blogunu açmaya nasıl karar verdin, yazarken neler hissediyorsun? Ara ara eski yazılarını okuyup “iyi ki yazmışım bunları, ne de güzel anı oldu” diyor musun yoksa “amanııın bunları ben mi yazmışım” dediklerin de var mı :)
Blog dünyası ile tanışmam ilk gebeliğimde oldu. İnternette dolanırken Blogcuanne'ye denk geldim. Okumak çok hoşuma gitti. Doğal doğumu araştırıyordum galiba, emin değilim. Bir çırpıda bütün arşivini okudum. Sonra yeni bloglar keşfettim. Deli Anne ile başka bir boyuta geçtiğimi hissettim:) 
Oldum olası okumayı ve yazmayı çok severim. kelimeler ve kelimelerle yapılan şeyler yani okumak, yazmak ve konuşmak  hobi  değil, bir varoluş biçimi olarak var benim hayatımda. Blog yazma fikri hemen kalbimde yer ettiyse de oğlum 3 aylık olana dek başlayamadım. Teknik kısmından hiç anlamıyorum çünkü bilgisayarın. ''Link nasıl verilir'' sorusuna cevap bulmam bile epey zor oldu örneğin. Doğum izninde iken bir cesaret başladım.
 İsmini benim kült kitabım ''Mahrem'' den aldı blog. Eh, ne de olsa yazmak biraz da teşhirciliktir ve genellikle aydınlık yüzümüzü teşhir ederiz. Niyetim, ayın karanlık yüzünü de yazmak, gün ışığı görmemiş duygu ve düşüncelerimi de paylaşmaktı, gerçek bir günlük gibi, cesaret edemedim :)
 Büyük oğlum Emre 6 aylıkken blogspot kapatıldı , başlangıçta bu nedenle sonra da soğuduğum için 6 ay yazmadım. Sonrasında ise tam bir buçuk yıl yazmaya ara verdim çünkü hayatımın en sıkıntılı dönemecini yaşadım. Korkunç bir uykusuzluk, depresyon, umutsuzluk, işe dönme ve tez yazma (galiba en karanlık nokta bu oldu), eşimin başka bir ile tayini, bakıcı ile travmatik bir ayrılış ..2012 ocakta hepsi bitti, güneş doğdu, eşimin bulunduğu ile taşındım, bir yıllık bir ''kendini onarma ve keşif'' sürecinden sonra mart 2013 de tekrar yazmaya başladım.
Yazarken çok mutlu oluyorum, iyi hissediyorum, görselleri aramak, bulmak, yerleştirmek, imla hatalarını düzeltmek ve sonunda bir şey üretmiş olmak en büyük hazzım.
 Eski yazılarımı çok severek, tekrar tekrar okuyorum. Birkaç tane favorim var, onları yazdığım için kendimle gurur duyuyorum. Keşke yazmasaydım dediğim yazım yok ama sildiğim bir yazı oldu, bazı yanlış anlaşılmalardan dolayı.

Annelik maceraların nasıl başladı? Ve hemen burada sormam lazım, ikinci çocuğa karar vermek zor oldu mu?
 İlk gebeliğimde 21. haftaya kadar gebe olduğumu, anne olacağımı bir türlü hissedememiştim. O hafta Hakan Çoker'in Doğal Doğum kursuna gittik eşimle birlikte. Yaptığımız en iyi şeylerden biriydi. İçimde bir bebek olduğunu ilk kez orada, tam olarak anladım hatta bebeğin doğumunu, kucağıma verildiğini hayal ettiğimiz noktada ağladım. Kurs bende büyük bir farkındalık yarattı, gebeliğin ve doğumun ticari kaygılarla ''hastalık'' gibi algılatıldığını, anne adaylarının daimi bir korku ve endişe içinde tutulduğunu, doğumun doktor değil ebe işi olduğunu, hastane doğumlarındaki yanlış uygulamalarla nasıl da kadınlık ve annelikten soğutulduğumuzu ve daha bir çok şeyi kursta keşfettim. 
 Oğlumu mümkün olduğunca bu sisteme kurban etmemek azmi ve kararı ile annelik maceram başlamış oldu.
 İkinci çocuğa karar vermek benim için zor olmadı çünkü en başından tek çocukla kalmayacağımı biliyordum.  35 yaşından sonra bir çok şey daha da zorlaşacaktı çok düşünmeden ikinciye hamile kaldım, ilk oğlum tam olarak 2.5 yaşında iken. 



Sence “kardeş şart”mı?  
 Bu tip cümlelere karşıyım. Şart veya şart değil demek kimin haddine. Her anne, baba, aile, çocuk birbirinden o kadar farklı, o kadar kendine özgü iken benim için iyi olanın başkası için de iyi olacağını varsaymak en hafif tabirle cahillik.
İkinci çocuğu istememde önemli nedenlerden biri içgüdülerimle bunu istiyor olmak ve eşimin de aynı şekilde düşünmesidir. Çok önemli diğer bir neden ise bir evin içinde tek çocuk olmasındansa iki ya da daha fazla çocuk olmasının herkesi için daha kolay olduğunu düşünmemdir. Çünkü çok yalnızız hepimiz. Ailelerimizden uzaktayız. Akrabalarmızı ise neredeyse unutacak kadar az görüyoruz. Aynı avluda en az 5-6 çocuğun oynadığı bir yaşam tarzından , 80 metrekare betondan bir kutunun içinde, yorgun ve tükenmiş ebeveynlerin olduğu, ekranlara ve AVM'lere mahkum bir yaşam tarzına geçiş yaptık. Komşuluk kavramı bitti. Çat kapı birine gitmek imkansız. Bu yaşam tarzı içinde çocuğumun oynayabileceği en azından bir çocuk daha olsun istedim açıkçası.
Bir çocuk daha doğurmak istiyor muyum sorusunun cevabı kadının gebelere bakışlarında gizlidir diye düşünüyorum. Hamile birini gördüğünüzde içiniz kıpırdıyorsa doğurun gitsin :)

Sizin evde kardeş kavgaları oluyor mu ya da kıskançlıklar?
Emre 4.5 , Eren 1.5 yaşında. Kavga etmiyorlar henüz ama ikisinin birden kucak istediği anlar oluyor. Abisi büyüklük avantajını kullanarak kucağıma atlarken, küçüğümün paytak paytak adımları ve acıklı bakışları ile içimi sızlattığını söylemeliyim.
 Canı çok sıkkın değilse büyük oğlum kardeşine anlayış gösteriyor, kucak sırasını ona veriyor. Ağladığı zaman türlü şebekliklerle onu güldürmeye çalışıyor. Arkadaşlarına ''kardeşim'' değil ''bebeğimiz'' olarak bahsediyor . Genel olarak sevgi dolu Eren'e karşı.
İlk yıl iyi bir bakıcı/ yardımcımızın olması hayatımızı kurtardı. Bebek karnı doyduğu, uyutulduğu sürece mutlu çünkü. Biz bütün boş vakitlerimizi abi ile geçirdik. Çok değişen bir şey olmadı hayatında. Destek bulamayacak annelere, asla 4 yaştan daha az ara ile çocuk doğurmalarını önermem. Büyük çocuğun ebeveyn ile çok rahat iletişim kuran, kendi başına yemek yiyen, uyuyan , oyalanan seviyeye gelmiş olması lazım.

Doğum hikayelerini anlatabilir misin?
 İki gebeliğim de çok mutlu, çok rahat geçti. Ne midem bulandı, ne kustum, ne oram buram ağrıdı. Kendimi tanrıça gibi hissederek, son güne kadar aktif, dinamik, keyifli gebelikler geçirdim. 
İlk gebelikte, doğal doğum kursunun etkisiyle rahatça bekledim 40 haftanın dolmasını. Asla 38-39'da doğsun diyenlere itibar etmedim. 37. haftada galiba, Çapa'da 4400 gr ölçmüşlerdi kilosunu ve ''Asla normal doğurmayı düşünme'' demişlerdi. Canım sıkılsa da bekledim. Ebemiz vardı ,Asude Oflaz. Onunla konuşarak, çalışarak huzurla geçirdim son günlerimi. 40+ 1 de nişanım geldi. Hastaneye gitmedim. 3 gün geçti, kasılmalar istenen boyuta gelmedi bir türlü. Son gece sabaha kadar pilates topunun üstünde oturdum. Dakika tuttum. Doktorumla kursta tanışmıştım, güveniyordum, ebeme de. İkisinin de ortak kararı ile sezaryen oldum. 
İkinci gebeliğimde amniyotik bant şüphesi vardı. 12. haftadan doğum yaptığım 38. haftaya kadar ara ara paranoyalara kapıldım. Daha sıkıntılı hissettim ilkine göre. Eşim de ben de tıp doktoruyuz, SSVD kesinlikle mümkün biliyoruz ama o süreci kaldıramayacağımız da biliyoruz. Yine de kasılmalarım başlamadan kesinlikle sezaryene girmemeye kararlıydım hatta doktordan köşe bucak kaçtık eşimle :) 37+5 te düzenli kasılmalarım başlayınca sezaryen oldum.


İlk günlerde zorlandın mı, yanında birileri var mıydı?
İki doğumumda da sadece ilk 15 gün evde birileri vardı. 15. günden sonra eşimle yalnızdık. İlkinde kolaydı, Emre sakin, gazsız bir bebekti ama Eren'le çok sıkıntılı bir 3 ayımız oldu. Gece gündüz uyumayan, zor bir bebekti. 40 günlükken annemlere gittim ve 20 gün kadar kaldım, döner dönmez de bakıcı bulduk. Yoksa çok zordu idare etmem.

Bodrumda yaşıyorsunuz, bu güzel bir şey sanırım değil mi? Bodrum’da çocuk büyütmek büyük şehirlere göre daha mı kolay?
 Bodrum'a taşınmamız planlı değildi, rastlantı eseri geldik. Büyük şehirlere göre çok ama çok daha kolay çocuk büyütmek. Trafikte vakit harcamak yok, 100 tane çocuğun salıncak sırası beklediği bir parka gitmek için bütün gününü harcamak yok, denizi ve havası harika. Ilıman bir iklim, insanı huzurla dolduran harika bir hava var. Bir çok ''sürüden ayrılmış'' insan için bir çekim merkezi Bodrum. Dolayısı ile yoga, meditasyon, alternatif tıp ve şifa ile ilgilenen çok insan var burada. 
 Bodrum'un şaşalı gece hayatı, barları vs bizim için anlam taşımıyor, o taraklarda hiç bezimiz yok. Yazları çok kalabalık, zor bir şehre dönüşüyor. Bir de burada aile olarak yaşayacaksanız, kira, taksitler, krediler ve kredi kartları ödemelerini yaptıktan sonra elinizde en az 3000-4000 lira para kalmalı. Pahalı bir bölge.


Blogunu okurken annelik hakkında çok güzel yazılarına denk geldim,bazılarında serzenişler de vardı :) Ben de zaman zaman bloga yazıyorum annelik hakında, günlük işler hakkında. Sen de yazdıkça/paylaştıkça rahatlayanlardan mısın?
Kesinlikle yazmak ve paylaşmak bana çok iyi geliyor. Yazarken düşüncelerimi sıraya sokmuş oluyorum. Böylece kafamın içinde çağıl çağıl çağlayan, fokur fokur kaynayan  çağrışım seli duruluyor, yazarken bazı düşüncelerimin ne kadar yersiz olduğunu fark ediyorum, kendimi yargılıyorum, süzüyorum. Ben teorik bir insanım, pratikte çuvallıyorum, hep dağınık bir zihinle yaşamaktan yoruluyorum; yazmak hepsinin ilacı.

Kendine vakit ayırabildiğin an’larda, “your time”larda neler yapıyorsun? Öncesinde plan yapsan bile bazen kafası karışabiliyor insanın :)
Tek başıma sinemaya gitmeyi çok seviyorum. Kitapçılarda dolaşmak, kahve keyfi yapmak, vitrinlere bakmak gibi şeyler yapıyorum dışarı çıkabilmişsem.
Evdeysem ve çocuklar uyumuşsa kesinlikle ev işi yapmamak gibi bir kuralım var:) Hemen sıcak bir içecek alıp kitabıma dalarım, Evim dergisini karıştırırım, beğendiğim resimleri kesip düş defterime koyarım. Çok sevdiğim bir- iki dizi var , onları tekrar tekrar izlerim internetten. Film seyretmeye çalışırız eşimle ama ya teknik sorunlar çıkar ya da ortak zevkimize uygun film bulamayız, o nedenle nadiren birlikte izleyebiliyoruz. Kış geldi ve evde şömine var, onu yakıp battaniye altında komik bir şeyler izlemek de çok keyif verici.
Bakımlı olabilen o süper kadınlardan değilim, kuaföre nadiren gidiyorum ama düzenli olarak masaja gitmek gibi bir hayalim var :)
 
Bu fotoğrafa ba-yıl-dım :)
Çocuklarla beraberken en çok hangi aktivileri yapıyorsunuz? Kitap okumayı çok sevdiğinizi de kuşlar söyledi hatta BDK sizin de favorinizmiş :)
Bu soruya şöyle cevap vermek isterdim: Haftanın her günü için planımız var, kutu oyunları, yap boz, boyama, lego, dışarda yapılan etkinlikler ve bilimsel deneyler için birer gün ayırdık :)
 Şaka , şaka :) Tamamen kafamıza göre takılıyoruz. Ev-okul yapan anneler var, karbonatla yanardağ yapanlar vs, saçları daim fönlü, tırnakları yapılı anneler gibi onların da önünde saygı ve hayranlıkla eğiliyorum. Çalışıyor olmakla ilgili değil, evde de olsam aynı olurdu.
 Günün gidişatını, ne kadar uyuyabildiğim ve kendimi enerjik hissedip hissetmediğim belirliyor. Dışarda olmak daha kolay ve hem çocuklar yoruldukları ve sıkılmadıkları için hem de bana iyi geldiği için seviyorum. Arabacılık oynamayı gayet iyi beceriyorum. Yap-boz, boyama, resim gibi faaliyetler çok ilgisini çekmiyor büyük oğlumun. Bilgisayarı kaldırdık, bir ara fena derecede bağımlı olmuştu, Televizyonda minika çocuk ve trt çocuğa takılıyor . Babayla tamir işleri yapmak , benimle kitap okumak favorisi.

Bakıcı konusunda şanssızlıklar yaşamışsınız sanırım. O konu başlı başına bir annelik sohbeti eder sanırım. Sen, bakıcı adaylarıyla görüşürken nelere dikkat ediyorsun? Genç/ Yaşlı, tecrübeli/ oyuncu, sevecen/ disiplinli…aradığın kriterler neler?
Şu anda dördüncü bakıcımızla birlikteyiz. Beş yılda, İstanbul, Urfa, Bodrum olmak üzere üç şehirde toplam dört bakıcı iyi bir rakam. İçgüdülerime güveniyorum daha çok, nasıl bir his verdiğine. Her özelliğin artıları ve eksileri var. İdeali 40 yaş civarında, çocuklarını büyütmüş, eşi olmayan biri :) 
Anne olarak çok müdahaleci değilim, ne yedi ne içti fazla kurcalamam. Sevecen olması, katı olmaması tek şartım. 

Bir günün nasıl geçiyor? Sanırım çalışan bir anne olduğun için zamanı dolu dolu geçiriyorsundur?
Yedi civarında ayaktayız. Keyfim yerindeyse kahvaltı hazırlıyorum küçüğüm yanımda dolanırken. Sekiz gibi ablamız geliyor. Sekiz buçukta evden çıkmaya çalışıyorum. Büyük oğlumu kreşe bırakıp dokuz olmadan işte oluyorum (küçük yerde yaşamanın en güzel tarafı).
 Kendime vakit ayırabildiğim, arada sırada bir şeyler okuyabildiğim bir işim olduğu için çok mutluyum. Beş-Altı gibi çıkıyorum, oğlumu okuldan alıp , gerekiyorsa markete vs uğrayıp eve gidiyorum. Sonrası akşam telaşı. Yemek, oyun, uyku ve derin bir ohhhh..


Uyku konusunda yazdıklarını tebessümle okudum, “ah ahh” dedim tabii arada, sahi nedir bu bebeklerde yaşanan uykuya geçememe/direnme hali, çözebilmiş miydiniz?
Tebessümle okuduysan ne mutlu sana:) Hani Erkan Yolaç'ın ''Evet- Hayır'' diye bir yarışması vardı, ''Asla ve asla o iki sözcüğü kullanmayacaksınız'' derdi, hatırlar mısın? ''Uyku'' kelimesi benim için o 'asla kullanılmayacak kelime' olmuştu,  hatta ikinci çocuğumu sırf  ''Birincide yaşadığım uyku sorununu yaşamazsam hayatım nasıl olurdu'' sorusuna cevap bulmak için yapmış olabilirim . Bu arada küçüğüm de uykuya zor geçiyor,16 aylık ve hala 1-2 kez uyanıyor ama ben farklıyım. Yaklaşık üç aydır gece emzirmiyorum ve baba ile aynı odada uyuyorlar :)
Aslında mesele çok basit, bebekler özellikle ilk 18 ay şartlı refleks mekanizması ile çalışıyorlar. Hep aynı şekilde, aynı şartları oluşturarak uyutursan çocuk otomatik olarak o alışkanlığı kazanıyor. Tracy, Ferber, Kim West okudum, bir uyku danışmanı ve pedagog desteği aldım. Büyük oğlum 3.5 yaşından sonra kendi kendine uyumaya başladı, bu sabah 8 buçukta ben uyandırdım, küçük oğlumda ise aynı çuvallama durumu devam ediyor. Benim için başka şeyler sorun, uyku bunun ifade yolu belki de, bilemiyorum.

Anne adaylarına ve benim gibi acemi annelere neler tavsiye edersin?
 Süper soru! Milletçe en sevdiğimiz iş akıl vermek ne de olsa:)
 Anne adaylarına tavsiyelerim: Sevgili gebeler, insan kızları Havva'dan beri gebe kalır ve doğurur, dünyanın ilk gebesi siz değilsiniz, sakin olun. Gebe olmak hastalık değildir, doktorunuzu bunaltmayın,  test, ultrason sonuçlarına kafayı takmayın, bebeğin şekilsiz şemalsiz hallerini görmek için zırt-pırt ultrasona girmeyin, ''dans etsem / bir kadeh şarap içsem / bir tanecik ağrı kesici içsem bebeğime bir şey olur mu'' diye kendinizi yormayın. Aileye bir bebek katılması hem duygusal hem fiziksel olarak ciddi bir travmadır, hazırlanın. İPC'nin çok güzel , faydalı kursları var bebeğe hazırlıkla ilgili.Hangi bebek arabasını alsam diye 9 ayınızı heder edip, belki de 3-5 kez kullanacağınız bir  bebek arabasına iki milyar vermektense paranızı ve zamanınızı buna ayırın, Baba adaylarına da iki çift lafım var; saçımı koyu kumral mı yapsam soğan kabuğu mu diye günlerce dertlenen eşiniz en az altı ay saçını taramayacak, ekşi ekşi kokacak, dizi çıkmış pijamalarla ve memelerini 50 yaşında kadın memesi gibi gösteren emzirme sütyenleri ile gezecek, olur olmaz ağlayıp,size atarlanacak. Hazır mısınız?  Şu cümleleri ezberleyin : ''Burdayım canım, yanındayım. Sana ne iyi gelir? Senin için ne yapabilirim? Annelik sana çok yakıştı.'' Asla ve kat'a şu üç cümleyi söylemeyin:
''Benim annem üç çocuk büyüttü,hem de çamaşır -bulaşık makinesi yokken''
 ''Neden bu kadar abartıyorsun ?''
 ''Biraz kendine bakmanın zamanı gelmedi mi?''
 İlk 1 yıl : İyi uyumayan bebekleriniz varsa önceliğiniz onlara uyumayı öğretmek olsun. Kendinizi tanıyın, uyku eğitimi işini beceremeyeceğinizi hissediyorsanız mutlaka yardım alın, Aysun Bal Ömeroğlu'nu şiddetle tavsiye ederim. 
İlk üç yıl ''süper anne'' sendromuna yakalanmayın, eşinizle mutlaka işbirliği içinde olun. Evliliğiniz ciddi bir sarsıntı geçirecek, çift olarak bunu bilin ve mutlaka bahsettiğim türden bir kursa katılın, hele ki eşiniz klasik  Türk erkeği ise. Kayınvalidenizi arada dinleyin. Yenidoğana şekerli su vermek gibi çıldırtıcı hareketlerde kibarca reddetmeyi öğrenin. Alabildiğiniz tüm yardımı alın. Bebeği babaya bırakmaktan korkmayın, tepesinde dikilip ''şöyle tut, böyle yap, düşüreceksin ''  diyip adamı çocuktan soğutmayın. Baba kişisi sizin sigortanız, bir saat bebeksiz AVM gezmenin, bir fincan sıcak çay içmenin tek yolu baba ile işbirliğinden geçiyor.
 1-2 yaş arası ; Biliyorum çok yorgunsunuz. Kontrol delisi olmayın. Yere düşmüş bir şeyi alsın ,taşın toprağın tadına baksın, korkmayın. Yeleksiz, hırkasız, şapkasız çıksın bir şey olmaz. Sırtına bez filan koymayın, polar tulumlarla çocuğa isilik döktürmeyin. Ateş, öksürük, hapşırık genellikle dişle ilgili, panik yapmayın. Beşte uyanıyor olabilir, geçecek, korkmayın. Her fırsatta dinlenin. Eşin, dostun, annenizin, yengenizin kınamasına, bilmiş tavırlarına kafanızı yormayın. Geçecek, her şey unutulacak.
Sonrası için ben tavsiye alayım, benden bu kadar:)


Bana göre bir hayli tecrübelisin. “Keşke yapmasaydım” ya da “İyi ki yapmışım” dediğin neler var? Öncesinde “asla yapmam” deyip de yaptığın şeyler oldu mu?
Uyku konusunda kendimi çok hırpaladım ilk oğlumda. ''Neden uyumuyor, ne yapsam, uyku eğitimi versem mi, nasıl versem'' sorularıyla geçerdi gecelerim. Keşke yapmasaydım. Bu kadar dert etmeseydim. Gece beslenmesini keşke 1 yaş civarında kesseydim . 
Asla yapmam dediğim bir şey yoktu, esnek olmak zorunda kalacağımı biliyordum. İlk 1-2 yıl tatlı yemesin diye uğraştım, arada kaçamakları oldu. 2-3 arası çok dondurma yedi oğlum, keşke daha kararlı olsaydım yedirmeme konusunda.
Genel olarak daha kurallı, disiplinli bir anne olmayı isterdim. Sınırlarım aşırı geniş ve çokça gevşek, Çocuklar  sınırları, kuralları olan bir günlük düzen içinde çok daha mutlu, anneler de öyle. Büyük oğluma 3 yaşına kadar sesimi bile yükseltmedim, şimdi telafi ediyorum :)

Sence anne kime denir? 2 Tane çocuğun olunca içinde 2 kalp daha var mıdır acaba :)
 Anne olmak.. ''Birey olmak'' ve ''yaşamak'' gibi iki temel mevzuda daima sınıfta kalan ve kalacak olan Doğu coğrafyasında kutsallaştırılmış, dokunulmazlık kazanmış çok karmaşık bir duygu durumu. Bu karmaşada sakin kalabilen, kendini ve dengeyi bulmaya çalışan kişiye anne denir :)
 Kalbim çok ama çok büyüdü anne olunca, üç oda bir salon oldu. Salonda çocuklarım at koşturuyor, odaların birinde kendim, birinde eşim, birinde ise meçhul bir kadın oturuyor :)

Hazır yeni yıl gelmişken, 2015 için dileklerini de öğrenebilir miyim?
Hepsinden önce sağlık. Sonra keyifli anlar, para, neşe, mutluluk.
Dünyamız için daha az toksik atık, daha bilinçli tüketiciler, daha az kapitalizm diliyorum.


Sevgili Elif,
Tatlı ve içten sohbetin için ne kadar teşekkür etsem az. Bazen anneler soruların cevaplarını gönderdiğinde o kadar hızlıca okuyorum ki burada yayınlamayı unutabiliyorum. (hani ben nasılsa okudum ya :) Ama senin yazdıklarını en acelesinden yayınlamak istedim, neden bilmiyorum. (Diğer anneler umarım alınmaz) Tavsiyelerin ve tecrübelerin bence çok kıymetli. Oğulların maşallah çok tatlı, müsadenle yanaklarından öperim. 
O kadar güzel bir noktaya değinmişsin ki bana göre. Çocuklarımızı aktivite delisi mi yapıyoruz diye düşünmeden edemiyor insan. Bilmem neresini geliştirecek bir oyuncağı almazsak suçlu hissediyoruz. Hepimiz minik Eisntein'lar mı yetiştirmek istiyoruz, bilmiyorum ki :) Sanırım burada da orta yolu bulup biraz eğlenmeli biraz serbest bırakmalı bir şeyler yapmalıyız.
İyi ki yolumuz kesişmiş, ayın aydınlık yüzü :)
Devamını oku »

27 Kasım 2014 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri: Esen & Nehir & Ali Deniz :)

Annelik sohbetlerinde bu kez Esen var.
Sahi siz tanımıyorsunuz Esen'i değil mi?
Blog sayesinde uzuun zaman önce tanıştığım biricik insan, yorumlarıyla güldüren/yol gösteren/eğlendiren insan, karşılıklı sohbet etmeyi çokça istediğim insan, el işlerine gözünün nurunu katan insan. Dahası... Bana aşure yapmak için gaz veren insan :)

Esen Merhaba,
Öncelikle bu kadar güzel yemek yapmayı nereden öğrendin J Tamam henüz tadına bakmadım ama fotoğraflardan bile enfes görünüyorlar. Evdekiler ayıla bayıla yiyorlardır eminim…
Öncelikle güzel yemek yapamam ki ben J Yani elim biraz lezzetlidir annemden sanırım ama çok çeşit beceremem, annem usulü yaparım yemekleri ;) Senin dediğin hamur işleri, kek, kurabiye vs. sanırım.  Hafta sonları evde güzel kokular olsun, çocuklarım güzel şeyler yesinler istiyorum, bir de tabii Ali Deniz’in Pazartesi sürprizi olarak okula kek-kurabiye vs. götürmesi gerekiyor, Pazar akşamları ödevim de onlar J

Annelik maceraların nasıl başladı? 2. Çocuk için karar vermek zor oldu mu; sence kardeş şart mı?
Ben kızımı doğurduğumda 34 yaşındaydım. Çok da genç değildim,  o yüzden de  Nehir için düşünmedik  fazlaca, çok şükür planladığımız gibi kolayca geliverdi.
İkinci çocuk için karar vermek diye bir şey söz konusu olmadı çünkü bu yönde bir kararımız olmadan, sürpriz bebek olarak geliverdi Ali Deniz ;) Hamile olduğumu öğrendiğimde üzülmüştüm açıkcası ama sonra alışıyor insan bu fikre de ve “İyi ki gelmiş güzel oğlum” diyor…
Kardeş güzel şey elbette ama şart da değil sanki, kardeş yerine koyabileceği kuzenleri, çok yakın arkadaşları olabiliyor insanın… Sırf kardeşi olsun diye bir çocuk dünyaya getirmek ne kadar doğru bilmiyorum ama netice itibariyle “kardeş güzel şey” J

Doğum hikayelerini anlatabilir misin? Sanırım biri normal doğum biri sezaryendi değil mi?
Evet, Nehir epidural normal doğdu. Ali Deniz plesenta aşağıda olduğu için mecburen sezaryen.  “Sorarsan hangisini tavsiye edersin?” diye, ikisini de etmem J) Sezaryende sonraki ağrılar çok fenaydı. Normal doğumda da önceki ağrılar J Ama sanırım her şeyin en normali en doğrusu J

İlk günler/aylar nasıl geçti hatırlıyor musun? Yanında birileri var mıydı? En çok hangi konularda zorlandın?
Annem ve kayınvalidem vardı ama kısa bir süre. İki haftaya varmadan gittiler. Benim çocuklarım çok sakin bebeklerdi (hala öyleler gerçi, maşallah diyeyim!)  Nehir 40’ı çıkana kadar hiç ağlamadı bile, bazen diyordum “Doktora sorsak mı, niye hiç ağlamıyor bu çocuk” J O kadar usluydu. Bebeklerin ilk 40 günü beter ama, yani “emzir, gazını çıkar, altını değiştir, uyut” döngüsü içinde çok yoruluyor insan. Özellikle de geceleri uyur-uyanık kabuslarla geçti ama geçti gitti işte. Bitecek, geçecek diye düşünürse insan daha kolay atlatıyor zorlukları bence. Bir de benim eşim çok yardımcıdır bana, doğdukları günden itibaren, benimle birlikte her şeyi o da yaptı. Hatta belki benden bile fazla, o yüzden çocuklarımın üzerinde benden daha fazla emeği var…

Kızlar  babaya erkekler anneye düşkün olur derler, sizde de durum böyle mi?
Yok J Bizde ikisi de babaya düşkün J Nehir bebekken geceleri uyandığında yanına babasını isterdi, beni değil, o kadar yani!

Bir de “ilk çocuğu kız olanlar şanslı olur, kızlar anneye yardımcı olur” da derler. Sen ne dersin?
Evet, aynen öyle düşünüyorum ben de ve çok mutluyum ilk çocuğum kız olduğu için J Bak sen de o şanslı gruptansın J Kız her anlamda daha yakın anneye-aileye, elbette evlat hep çok değerli ama ilk çocuğun kız olması ballı börek anne için J
Şimdilerde babasının kahvesini Nehir yapıyor, sofrayı kuruyor, toplamaya yardım ediyor, kardeşiyle ilgileniyor, yani yardım ediyor bana J

(Hem evde hem dışarıda) “Çalışan anne” olmak zor oldu mu? Çalışmıyor olmayı tercih eder miydin?
Zaman zaman isterdim. Mesela çocuklar kreşe başlayana kadar ben bakabilmeyi çok isterdim. Ama sürekli ev kadını olmak dersen ondan sıkılırdım sanıyorum çünkü lise sonda stajla başladım çalışmaya ve çalışmaktan başka türlüsü nasıl olur bilmiyorum.
Çalışan anne olmak zor çünkü çocuklarına iyi bakıcı bulmak, içine sindirmek zor. Babannesi baktı Nehir’e 2,5 yaşına kadar, sağ olsun çok da güzel baktı ama Ali Deniz için böyle bir şansımız olmadı maalesef. Yine de bir şekilde büyüyorlar çocuklar, çok da vicdan yapmıyorum bu konuda kendime. Pek çok çocuğa göre de çok şanslılar, benim mesai saatlerim düzgün, hiç hafta sonu çalışmadım mesela, yıllık izinlerim fazla, o yüzden de birlikte geçirdiğimiz zamanlar hep çok oldu…
İki çocukla çalışan anne olmak daha zor ama, misal birini birine kolayca emanet edebilirken, küçük de olunca, ikisini birden birkaç saatliğine de olsa birilerine bırakmak, rica etmek zor. Yakınımızda hiç akrabamız yok, komşularımız da bunları isteyebileceğim türden komşular değil, o yüzden acil bir durum olduğunda çok zorlanıyoruz. Gerçi kızım 9 yaşında artık, belki önümüzdeki yıldan itibaren evde yalnız kalabilir, kardeşine de göz kulak olabilir ama uzun uzun değil elbet…
Benim de emeklilik planım var J İki yıl sonra doluyor yaş bekleme sürem de, emekli olurum belki hemen, Ali Deniz ilkokula giderken, ben onu evde bekleyen annesi olurum J Hobilerim var biliyorsun, onlarla uğraşırım, dur bakalım, zaman neler gösterecek?

Çocuklarla beraber ne gibi aktiviteler yapıyorsunuz? Ali Denizle kek kurabiye yaptığını görmüştüm birkaç defa :)
Evet, Ali Deniz mutfağa çok meraklı, ne zaman mikser sesi duysa, koşup geliyor, tezgaha oturuyor, bana yardım ediyor J Tek tek soruyor yemeklere ne koyduğumu, nasıl yaptığımı ;)
Nehir’le daha çok oynuyorduk çünkü onun oyun arkadaşı yoktu. Sürekli kütüphanecilik, mağazacılık, evcilik oynardık. Ali Deniz daha çok Nehir’le oynuyor ama arada beni de istiyor oyunlarında ;) Hamur yapıyoruz, boyama yapıyoruz, bazen Nehir, Ali Deniz’in yüzünü boyuyor boyalarla J
Kimi zaman müzik açıp deliler gibi dans ediyoruz ailecek J

Hobilerine de vakit ayırabiliyorsun, tebrik ediyorum seni. Bu kadar çok vakti nasıl buluyorsun yoksa zamanı iyi yönetebilenlerden misin?
Keçelere, etaminlere, boncuklara, çiçeklere J
Ortaokuldan beri yapıyorum aslında el işlerini, zaman zaman ara versem de, terzi bir annenin kızı olmamdan sanırım hep yatkındım bu tür işlere. Keçe ile çok uğraşıyorum biliyorsun ;) Bunlar için zaman yaratıyorum aslında. İki arada bir derede elime bir iş alıyorum. Bir işi tamamlamadan bir sonraki aklıma düşüyor. O zaman da çok heyecanlanıyorum yeni iş için…
Eşim bana her konuda çok yardımcı, çocuklarım da sakin çocuklar ve ben de biraz tembelim ev işleri konusunda, kalan zamanlarımın tamamını hobilerime ayırıyorum, çünkü böyle mutlu oluyorum ve biliyorum ki, ben ne kadar mutluysam çocuklarım da o kadar mutlu J
Biliyorsun şimdi bir de yüksek lisansa başladım üstelik, dersler, çocuklar, hobiler, mutfak vs. zor gibi gözükse de gözümde büyütmüyorum, sırasıyla hepsini yapmaya gayret ediyorum. 

Tatillerde kaçabildiğiniz bir bahçeniz de var değil mi? Meyveyi dalından koparıp yemenin de tadı başkadır. Çocukların toprakla arası nasıl?
Köyde bahçemiz var, babamın diktiği fidanlar ağaç oldu, meyve veriyor J  Çocuklar köyde, bahçede çok mutlu, dalından kopardıkları domatesleri, biberleri, salatalıkları, dutu, inciri büyük bir iştahla yiyorlar ve ben çook seviniyorum ;) Şanslıyız bu konuda çok şükür, Allah babama upuzun, sağlıklı bir ömür versin inşallah…

Sence İstanbul gibi bir büyükşehirde çocuk yetiştirmek avantajlı mı yoksa dezavantajlı mı?
Eminim herkes bu soruya dezavantaj diyecektir. Ya da belki ben küçük yerde yetiştiğim için, köyde doğduğum için böyle hissediyorum. İsterdim ki çocuklarım büyükşehirde değil, memleketim olan Yalova’da büyüsünler, sokakta oynasınlar. Dört duvar arasında geçmesin günleri, AVM yerine sahile, parka gitsinler her fırsatta… Köye daha çok gidebilsinler, daha çok toprağa değsin ayakları, temiz havayı çeksinler ciğerlerine, belki birkaç yıl sonra gerçek olur bunlar, inşallah diyeyim…

(Bunu sormazsam olmaz) Ali Deniz’in suyla arası düzeldi mi :)
Düzeldi çok şükür ama ille onu babasının yıkamasını istiyor J Dün akşam “Ben yıkayayım seni bu sefer!” dedim de, bana “Sen hiç güzel yıkayamıyorsun, babam yıkasın!” dedi J Yıkansın da kim yıkarsa yıkasın J

Nehirle anne-kız vakitleriniz oluyor mu?
Oluyor, en çok da tatillerde ;)  Baş başa Sır Kafemize gidiyoruz J Yeyip, içip, sırlarımızı paylaşıyoruz J kızım büyüyor, bana arkadaş oluyor, fikir veriyor, bazen nasihat bile ediyor J)
Kardeş kavgaları çok oluyor mu yoksa büyüdükçe kavgalar yerini birlikte oynamaya mı bıraktı?
Yok, bizde çok kardeş kavgası olmuyor. Ali Deniz tutturuyor bazen ama Nehir çok olgun bir abla olduğu için çoğunlukla suyuna gidiyor, gitmediğinde, kriz çıktığında da biz müdahale ediyoruz ama bunlar çok az, büyüdükçe daha da…

Anne adaylarına ve benim gibi taze annelere neler tavsiye edersin?
Annelik içgüdüsel bence, ille anne olmak da gerekmiyor bunun için, kadın olmak yetiyor  sanki bu içgüdüye. Çok özeliz biz, annelik bize bahşedildiği için gerçekten özel yaratılmışız.
Çocuklarımız hep çok kıymetli, onların saçının teline zarar gelsin istemeyiz ama onları çok da narin, korunaklı  yetiştirmemeliyiz, “Prens, prenses” gibi değil de, komşunun çocuğu gibi, köylerdeki çocuklar gibi “çocuk” gibi yetiştirmeliyiz. Desteklemeli ama her daim de tetikte olmamalıyız, düşmeli, kalkmalı, bazen üzülmeliler ki hayatın hep güllük gülistanlık olmadığını idrak edebilsinler…
Hamilelikten başlayarak ne kadar huzurlu, mutlu anne: o kadar huzurlu, mutlu bebek-çocuk denklemine inanıyorum. O yüzden mutlu  evlilikler yapmalı… Mutluluk elbette her daim olan bir şey değil ama mutlu anlarımızı çoğaltırsak, kıymetini bilirsek, bizim pozitifliğimiz bütün yuvaya yansıyacaktır. Kendimden biliyorum anne-baba arasındaki en ufak bir huzursuzluk, katlanarak çocuklara geçiyor.
Bir de çok fazla çocuklara endeksli yaşamamalı, yapacaklarımızı sürekli ertelememeli, çocuklar büyüsün diye beklerken bizim de ömrümüz geçiyor çünkü…
Biraz geniş olmak lazım bu dünyada, kişilik olarak azcık rahat olmak lazım, üç günlük çünkü dünya, güzel yaşamak lazım, takılmadan, çok üzülmeden, daralmadan ve daraltmadan…
Bu söylediklerim taze annelere ya da anne adaylarına değil de herkese gibi oldu. 
Son olarak diyeyim ki “Allah herkesi evladından güldürsün” J

Katıldığın için çok teşekkürler…
Esracığım geç yanıtlayabildim sorularını ama inan büyük bir zevkle, seninle sohbet edermiş gibi yazdım cevaplarımı, ben çok teşekkür ederim, güzel Elifini güle güle büyüt, sağlıkla, mutlulukla, huzurla geçsin günleriniz…

Sevgili Esen, sohbet sahiden de 10 numara olmuş, bir çayımız eksik. Yanına kek/kurabiye de Ali Deniz'den gelsin artık :) Çocuklarını çok güzel yetiştiriyorsun, annelik tarzı olarak cidden örnek aldığım bir insansın. Anne-kız sohbetlerine ve sır paylaşımlarınıza bayıldım. Elif hemen büyüsün istiyorum şu an şu dakika :) Dilerim Yalova, emeklilik, keçe tüm hayallerin gerçek olur ve (maşallah diyorum burada) güzel ailenle bir ömüüüür boyu mutlulukla vakit geçirirsiniz :) İyi ki varsın...
***Çok önemli not: Sevgili anneler, bu sohbet tamamen keyif amaçlıdır, ne olur geç kaldım diye düşünmeyin. Rahat rahat gönlünüzce, yanınızda kahveniz/kurabiyenizle cevaplayın soruları olur mu :) Hepinize yeniden çok teşekkür ediyorum katılımınız için.


Devamını oku »

17 Kasım 2014 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri: Berna & Ekin

Berna'yı "ekinvebiz" olarak BDK sayesinde tanıdım. Aslında itiraf etmem gerekirse Berna'dan daha çok Ekin ve çizimleri/okudukları ilgimi çekmişti :) Bir de maşallah o hep gülümseyen yüzü. Elif daha 7 aylık ama nedense Ekin'i Elif'e, Elif'i de Ekin'e benzetiyorum. Belki de hayalimdeki Elif, Ekin'dir kim bilir :) O zaman hayalimdeki anneliği de Berna ile konuşmam lazım :)

Berna Merhaba,
Sana ilk sorum tabii ki çocuk kitaplarıyla ilgili olacak. Ekin’den önce de okur muydun çocuk kitaplarını yoksa bu dünyaya Ekinle mi girdin?
Doğrusu, her zaman kitap okumayı severdim ama çocuk kitapları Ekin’le birlikte hayatıma girdi, daha doğrusu ben o dünyaya giriş yaptım J Hem şunu da belirtmem gerek, Ekin 8 yıl önce doğdu ve o zamandan bu zamana çocuk kitapları çok daha arttı ve çeşitlendi, ne mutlu ki ;)

Annelik maceran nasıl başladı?
Genellikle hisleriyle hareket eden biriyimdir, içimden geldiği gibi davranır, aşırı plan programı hiç sevmem. Ama bir bebek dünyaya getirmek konusunda hiç öyle değildim J  Yani Ekin’e ne zaman hamile kalayım, ne zaman doğurayım, hepsini aklımda planlamıştım. Önce jinekoloğuma gittim, “biz bebek istiyoruz, bedenim hazır mı, sağlıklı mıyım, hangi kontrolleri, testleri yaptırmam gerek” diye sordum. Bana bir liste verdi, kan testleri, hormon testleri, ne varsa hepsini yaptırdım. Demir eksikliğimi demir iğneleriyle telafi edip depoları doldurdum (bu arada 5 kilo aldım, iyi de oldu), folik asitlerimi aldım. Troid hormonlarımda küçük bir sıkıntı oldu, tüm hamileliğim boyunca her ay kontrol ettirdim, hormon takviyesi aldım. Ve ilk denemede Ekin bize katılmak için hevesli olduğunu gösterdi bize ve tam istediğim tarihte (sonbaharda eylül-ekim gibi doğursam ne iyi olur demiştim hamile kalmadan önce) 2 ekimde dünyaya, dünyamıza geldi, iyi ki de geldi J Bu konuda çok komik bir anımız var, onu anlatayım; ben ilk denemeden sonra Ahmet’e “hissediyorum, kesin hamileyim” dedim. Ahmet benim her konudaki aşırı heyecanımı ve sabırsızlığımı bildiği için “abartma canım, daha yeni başladık denemeye, hemen heyecan yapma” dedi. Ben reglim birkaç gün gecikince hemen test aldım, Ahmet bu arada sürekli telkin halinde, heyecan yapmamı önlemeye çalışıyor. Test sonucu tahminim doğru, evet, hamileyim! Ahmet şok oldu tabi, hala inanamayarak “istersen kan testi de yaptıralım, bunlar kesin sonuç vermiyordur, sen yine de kaptırma kendini” falan demişti J Galiba heyecanımın boş çıkmasından etkilenmemen içindi bunlar. Hatırladıkça çok gülerim J


Doğum hikayeni anlatabilir misin?
Doğumum genel olarak çok rahat ve kısa bir doğum oldu diyebilirim. Ekin 38. hafta bittikten sonra, daha fazla bekleyemeyeceğim diyerek dünyaya gelmeye karar verdi, 2 hafta daha içerde kalacağını düşünen anne babasını yanıltarak J. Yorgun bir günün sonunda (bütün gün ayaktaydım ve hep yürümüştüm)  saat 23.00’te başlayan bel ağrısı, saat 01.00’de doktorumu aramam (bu nedir diye, çünkü hala doğumun başladığını anlamamıştım) hastaneye gidiş, 04.20’de Ekin’i doğurmam, yani toplamda 4-5 saatlik bir maceraydı, bu sürecin bir kısmını evde yaşamış olmam da güzel tarafı tabi J. 2 Ekim 2006’da sabaha karşı 04.20’de normal doğumla Ekin’imiz aramıza katıldı J

İlk günlerde yanında birileri var mıydı?
Babamın sağlık sorunları nedeniyle annem yanımda olamadı. Bu hala beni üzen bir konudur, o yüzden hayatta olursam eğer, ileride kızımı bu süreçte yalnız bırakmamak, yanında olup destek olmak istiyorum, umarım yapabilirim bunu. İlk zamanlar kayınvalidem vardı yanımda, ama çok çok kısa bir süre. Sonrasında hep Ekin’le yalnızdım, elbette eşimin desteği büyüktü, ama yükü de büyüktü. Biz meslektaşız, mimarız ikimiz de. Birlikte çalışıyorduk, ben ofisteki işleri yürütüyordum, eşim üniversitede de görev yapıyor, doktorasını hazırlıyordu. Hatta Ekin’in doğumundan sonra bitirdi doktora tezini. Ben Ekin’i büyütmek için işime ara verdim, eşim okuldaki görevinden ayrılıp ofisteki tüm işleri yüklendi. Zor ve yorucu bir süreçti ve yalnızdık. Birbirimize destek olmaya çalıştık. Ekin’in büyüme sürecinde ailelerimden ve dışarıdan hiç destek almadık, bir süre sonra aslında bunun yorucu ama çok avantajlı bir durum olduğunun farkına vardığımı söylemeliyim. Çekirdek aile olarak çok bağlı ve güçlü yaptı bu bizi. Kalabalık ortamda çocuk büyütmenin anneye kolaylık olduğu kesin ama bebeğinizle baş başa olma duygusunu yaşayamıyorsunuz. Bence bu bağ çok önemli ve bunun uğruna her türlü zorluğu yaşamaya değer J


Ekin şimdi tam 8 yaşında. Bu yaşın da kendine göre zorlukları oluyor mu?
Her yaşın kendine özgü zorlukları oluyor tabi. Her zaman birey olarak saygı gösterdik biz Ekin’e, fikirlerine saygı duyduk. Büyüdükçe bağımsızlığı artıyor, ama bu yaşlarda hem bağımsız, hem size ihtiyacı var. Bu bazen sıkıntı yaratıyor. O yüzden mümkün olduğu kadar bağımsızlığını destekleyerek ama yine de bir adım yanında olduğunuzu hissettirerek hareket etmek gerekiyor. 8 yaşında artık, evdeki yaşamla dışarıda görüp tanık oldukları arasında kıyaslama yapabiliyor, hak-haksızlık, adalet konularında çok duyarlı, mücadeleci, kararlı ve hala çok meraklı bir çocuk. İkna olmak istiyor, anlayana, öğrenene, ikna olana kadar soruyor. Hiçbir şeyi geçiştirmedik şimdiye kadar, hep detaylı ve uzun anlattım/anlattık, anlamaz demedik. Sonuçta büyüdükçe daha çok anlıyorum bunu, yaşadığımız ülkede hayretle karşıladığı, anlayamadığı, anlamlandıramadığı şeyler o kadar çok ki ve üzgünüm giderek artacak gibi. Bizim için de aynı şey geçerli tabi, maalesef…


Ekin nasıl bir bebekti; uykuyu sever miydi, iştahı iyi miydi?
Ekin meme konusunda çok iştahlı bir bebekti, 31 ay sınırsız meme hizmetinden faydalandı kendisi J)))) Genel olarak iştahlıydı, hiçbir zaman yemek sorunlu bir çocuk olmadı. Yemek seçmezdi, hala da öyledir. Mantar hariç (ki onu da bol bol yedi zamanında, birkaç yıldır yemiyor) her şeyi yer. Sebze çok sever, meyve ayırt etmez, et de çok sever bunun yanında. Bir İzmirli olarak, balık ve otlar (cibez, deniz börülcesi vs) vazgeçilmezidir. Salatasız yemeği eksik bulur, alışkanlık tabi J Bizim beslenme şeklimize adapte oldu kolayca, dengeli ve her gruptan besin olur soframızda. Ek gıdaya ilk geçtiği dönem hariç, Ekin’e ayrı yemek pişmedi hiçbir zaman. Hep sofrada bizimle, biz ne yersek onu yedi ve yiyor J

Uyku konusunda da ilk aylar, hatta emzirme olayı bitene kadar, yani 31 ay, ben uyku nedir bilmedim pek. Hep uyandı, hep emzirdim, koyun koyuna uyuduk. Emzirme sona erince kendi kendine ve kolaylıkla uyudu. Geçiş çok rahat oldu, o yüzden bu konuda biraz esnek olmalı, stres yapmamalı. Ben eşim ertesi gün erkenden işe gittiği için, geceleri de Ekin’le ilgilendim, biliyorum, çok zor ve yorucu. Ama inanın geçiyor, hatta bu süreçte hep kucağımda, koynumda olduğu için Ekin, daha rahat geçiş yaptığını bile söyleyebilirim, evet J Şimdi de akşamları 9, en geç 9.30’da uyur. Sabahları okul yoksa, sabah uykusuna da bayılır J
Bu arada not: uyku eğitimi falan yapmadım, kendi çapımda karşıyım “uyku eğitimi” lafına da J Sadece “çocuğumu” iyi gözlemledim, uyku saatlerine göre hayatımızı düzenledim. Ona sıkıntı yaratmayacak çözümlere yöneldim, mesela benimle rahat uyuyordu, göğsümde, bunu verdim ona. Yat yerine bensiz demedim J)) Çok yorucu, kabul. Ama bebeğim mutluydu, huzurluydu, benim için önemli olan bu. Bence Ekin’in uykuyla problemi olmamasının temelinde bu ihtiyacının karşılanması yatıyor, ben öyle düşünüyorum J

Ekin’e okuduğun ilk kitabı hatırlıyor musun?
Ekin bebekliğinden beri kitaplarla iç içe. Tabi o zaman bu kadar çok kitap yoktu, kaynaklar sınırlıydı.  İlk kitaplarını babası aldı Ekin’e, hediye paketleriyle getirirdi mutlaka J O paketler açılır, içinden Ekin’in şaşkın bebek bakışları arasında kitaplar çıkardı J Daha oturamıyorken bile, birkaç aylık bebekken yani, babasının getirdiği bir sürü çocuk kitabıyla haşır neşir oluyordu. Ama sanırım ilk kitabı, şu kumaş kitaplardandı. Hala saklıyorum onu. Hem yiyor, tadına bakıyor, hem de benim resimlerden uydurduğum hikayeleri dinliyordu. Sonra da nesneler, renkler vs gibi küçük kitaplara geçti. Okumaya başlayana kadar hep ben okudum ona kitapları, artık 3 yıldır kendi okuyor J
Bu fotoğraf benim favorim :)
 İzmir, çocuk büyütmek için ideal bir şehir sanırım değil mi?
İzmir bu ülkede yaşayabileceğim tek şehir, kendi adıma söylüyorum. Ekin’in bir kız çocuğu olarak İzmir’de büyümesinden son derece memnunum J

Eve bir kitap girdiğinde Ekin’den önce sen mi okuyorsun; itiraf et J
Esra’cığım, o eskidendi J)) Çünkü artık onun kitaplarını ondan önce okumama izin yok J Önce Ekin okuyor, sonra sıra bana geliyor. Eve her kitap aldığımızda heyecandan deliriyorum ama beklemek zorundayım J Arada kaçamak yapmaya çalışıyorum ama anlıyor o zaman da. Çünkü dayanamayıp anlatıyorum J))

Biz  1 kere gittik ama Mordoğan’ı çok sevmiştik. Siz tüm yaz oradaydınız. Çocuklar denizi, sahili, taşı, toprağı seviyor değil mi?
Elbette J Mordoğan’da köyde bir taş evimiz var. İşimiz restorasyon olduğu için bu eski taş evi alıp restorasyonunu kendimiz yaptık. Bu konuda eşimin hakkını vermem gerek, harika bir iş çıkardı ;) Ekin yazları orada köy hayatı yaşıyor. Bahçemiz var, salatalık, domates, roka, semizotu ektik bu yıl. Çıplak ayak çimde oynuyoruz. Her gün denize girip yüzüyoruz, kumlarla oynuyoruz. Ekin keçiler, tavuklar, köpeklerle ilgilenmeye bayılıyor. Tavuk koromuz var, bazen şarkı söylüyorlar, ya da biz öyle hayal edip gülüyoruz. Çeşitli böcekleri takip edip, inceliyoruz, Ekin’in müthiş keşifleri oldu bu yıl. Müthiş sesler var doğada. Oradaki evimizde TV yok, almadık. Uyanırken doğanın sesini duyuyoruz. Herhangi bir an, mesela bir eşek anırması duyup kahkahalarla gülüyoruz. Değişik bir ses duyup bahçeye fırlıyoruz, ses nereden geliyor diye inceleme yapıyoruz. Sürekli takip ettiğimiz bir yavru baykuşumuz var mesela. Ben ilk kez baykuş sesi duydum Mordoğan’da. Yani birkaç ayımız doğayla iç içe geçiyor ve biz çok mutluyuz bu durumdan J


Ekinle favori kitaplarınız hangileri?
Olamaz! Bu sorulardan çok korkuyorum, çünkü seçmek çok zor. Hatta Ekin’e de sordum. “Hepsi anne hepsi!” dedi J Kitaplığımız gerçekten çok geniş ve Ekin kitapları seri bir şekilde arka arkaya okuyan bir çocuk. Kendi kendine okumaya 6 yaşında başladı. O günden beri yüzlerce kitap okudu, dolayısıyla ben de o kadar çocuk kitabı okudum, şimdi nasıl seçelim? J)))

Sen mimarsın ve kızın harika çizimler yapıyor. Bu genetik bir şey sanırım. Ekin’in çizimlerini kitap haline getirmeyi düşünüyor musunuz? (Ben, ilk alan kişilerden biri olurum kesin J
Ekin sanatsal yönü güçlü bir çocuk. Eline kalem, boya aldığından beri çiziyor, boyuyor. Bu hayatının bir parçası, tıpkı müzik gibi. Yani Ekin’i tanımlayan ana özeliklerden biri. Resim yapmadan, bir yerlere bir şeyler çizmeden duramaz. Duvar, yer, kağıt, lokantadaki servis, peçete, eline geçen her şeyle, her yere resim yapar. Bebekliğinden beri sergilere götürürüm ben Ekin’i. Gezeriz, mümkünse sanatçıyla tanıştırırım. Yapanı, yapılanı görsün diye. Ve evimize gelenler bilirler, evin her yeri resim sergisi gibidir. Koridorda bir askı sistemimiz var, bu sayede sürekli açık bir koridor sergimiz oluyor  J Zaman zaman yenilenir, eski resimler yenilerle yer değiştirir. Bazı resimleri (büyük tuvale yaptıkları) salonda duvarlara asılıdır. Bazıları dosyalanmıştır, çünkü o kadar üretken ki, tarihleyip dosyalamazsam başa çıkamıyorum J Şu anda mesela evde koliler dolusu resim var J Bu konudaki genetik yeteneğini babasından almış Ekin, eşim de resimle ilgilenirdi bir zamanlar. Şimdi vakitsizlikten yapamıyor ama kesinlikle çok yetenekli olduğunu düşünüyorum. İyi resimden de anlar, o nedenle eşimle Ekin’in yaptığı resimler üzerine konuşmayı seviyorum J  Bu arada, hiçbir zaman Ekin’in çizdiği hiçbir şeye sözle ya da başka şekilde müdahale etmedik, bunu çok önemsiyorum. Kendiyle baş başa üretim halinde oldu, bu anların gerçekten önemli anlar olduğunu düşünüyorum. Kitap haline getirmek için benim çok uğraşmam, bu işle ilgilenmem gerek. Bilmem, neden olmasın? J




Bu çizimleri azıcık (ç)aldım  kabul :)
Sence sen nasıl bir annesin? (sabırlı, oyuncu, hoşgörülü, kararlı, tutarlı…)
Bunu Ekin’e soruyorum bazen ben de. Çok objektif yanıtlar veriyor J Ama genellikle eğlenceli bir anne olduğumu söyler, çünkü kızımla iyi vakit geçirmeye çalışıyorum. Onunla kendim ilgileneyim diye işimi bıraktım, okul hayatı başladığından beri onu mutlaka evde ben karşılarım. Yanında olduğumu ve onu sevdiğimi, değer verdiğimi hissettirdim. Sonuçta güçlü bir anne-kız bağımızın oluştuğuna inanıyorum. Onunla bir şeyler yapmaktan hoşlanıyorum ve o da farkında bunun. Birlikte konserlere gideriz, sohbet ederiz, fikirlerimizi paylaşırız, okuduklarımız hakkında konuşuruz, film izleriz, kıkırdarız, kahkaha atarız, kudururuz, eğleniriz, tartışırız. Bunları keyif alarak yaptığımı bildiği için bana sen eğlenceli bir annesin diyor sanırım J Ha, tabi kuralcı bir yanım da vardır, mesela uyku saati konusunda çok esnemem. Sağlıklı beslenme konusu zaten evde kabul görmüş bir konudur, herkes hemfikir bu konuda. Biraz sabırsız ve fazla heyecanlı bir yapım var, e o da bu yaştan sonra pek değişmiyor, beni de böyle kabul ediyorlar sanırım J))))) Ben duygularımı hiç gizlemedim Ekin’den, üzüntümü de bilir, ağladığımı da görür, sevinçten deli deli dans ettiğimde, sokakta zıplayarak yürüdüğümde hep yanımdadır, tanıktır bu hallerime J Sanırım ben içten bir anneyim, normalde neysem öyle yani J

Ekin ileride nasıl biri olduğunda kendini iyi hissedersin?
Şu anda zaten kişiliği ortada. İleride nasıl bir insan olacağına dair bir fikir veriyor J Ben Ekin’in hep vicdanlı bir insan olmasını istedim. Kendi haklarının ve aynı zamanda başka insanların haklarının bilincinde olsun. Sorumluluklarını bilsin ama bunlar uğruna yaşamanın güzelliğinden vazgeçmesin. Tıpkı şu anda olduğu gibi algısı, ilgisi, merakları hayatın güzellikleri üzerine olsun. Müzik yapmaktan (müzik eğitiminde 5.yılı, 3 yıldır recorder çalıyor), resim yapmaktan hiç vazgeçmesin. Sanat hep hayatında olsun. Ve en önemlisi umutları hiç tükenmesin…

Henüz erken ama eğitim sistemimiz çocukları yarışa hatta maratona sokuyor. Bu konu hakkında yani Ekin’in eğitim-öğretim hayatıyla ilgili planların(ız) var mı?
İşte benim bam telim… Bu konu hakkında çok şey yazabilirim. Eğitim sistemi sizi nasıl tek tipleştirmeye çalışıyor, bireyselliklerinizi nasıl önemsizleştiriyor, bakış açınızı nasıl köreltiyor, bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bu ülkede yaşayıp çocuğu okula giden herkes aşağı yukarı bunları biliyor. Anaokulundan beri sürekli bir mücadele içindeyim, her ne kadar kafamıza uygun okullar bulduğumuzu düşünsem de, daha gidilecek çok yol olduğu kesin. Yerleşik kalıpların değişmesi çok zor. Eğitim sistemi içinde ufku geniş, bakışı geniş eğitimcilere ihtiyaç var, çok şükür ki bunların bazılarına denk geldik. Ekin’in eğitim hayatı ile ilgili temel prensibim şu, hiçbir zaman kontrolü, denetimi, bağlantıyı, iletişimi bırakmamak. Gözüm sürekli Ekin’in ve okulun üzerinde. Yanlışları da doğruları da beraber gözlemliyoruz Ekin’le. Okul hayatıyla ilgili yaşadığı güzel şeyleri de olumsuzlukları da mutlaka konuşuyoruz anne-baba olarak. Her şeyin fazlasıyla farkında olan bir çocuk. Bazen bunun avantajları yanı sıra dezavantajlarını da yaşıyor haliyle. Ama bu süreçte onu dinleyen ve dikkate alan anne-babası olduğunu biliyor. Gerisi sorun değil, her koşulda çözümlenebilir. Bir şekilde bu sistemin içindeyiz, ama kendimizi korumaya çalışıyoruz. Özetle bunu söyleyebilirim.

Ekin’den “mutlaka ama mutlaka okuyun bu kitapları” listesi alabilir miyim? (Onun zevkini çok beğeniyorum (şurada güzel bir şeyler buldum sanki) 
Ekin bu soruya yanıt vermek istemedi, “hepsini hepsini seviyorum kitaplarımın!” dedi J Ben de Ekin’in zevkini çok beğeniyorum. Uzun zaman ben seçtim kitaplarını, sonra beraber seçtik, şimdi kendisi seçiyor, ama benim önerilerimi de dikkate alıyor. Yine de isim vermem gerekirse, sıkı bir Roald Dahl hayranı Ekin. Ayrıca elbette Pıtırcık serisine bayılıyor, Andrew Clements’i, Ursula K. Le Guin’i çok severek okuyor. Bunları yazdığımı görse kızar bana, şu da vardı bu da vardı diye J Çocuk kitapları gerçekten çok derin, güzelliklerle dolu bir dünya. Hiçbir zaman çocuk kitabı okumayı bırakmayacağım bu yüzden. Ekin’in de bu tadı aldığını biliyorum, bu konuda şanslıyım J Zaman zaman bizden tavsiye isteyen, liste isteyen dostlarımız oluyor, onlarla paylaşıyorum. Ama hep eksik kalıyor, tüh şunu da yazsaydık, hay Allah bu da vardı falan diye J Çocuğu olsun olmasın, herkese tavsiyem, güzel çocuk kitapları okuyun. Gerçekten okumanın eğlenceli ve tatlı bir duygu olduğunu hissedeceksiniz J

Anne adaylarına ve benim gibi acemi annelere neler tavsiye edersin?

Çok tavsiye vermeyi seven biri değilim aslında. Hele söz konusu olan annelikse. Çünkü her anne-çocuk ilişkisi kendine özgü dinamikleriyle var olur. Her biri ayrıdır ve her biri özeldir. Ama kısaca şunu söyleyebilirim, anne olmaktan, bunun getirdiklerinden keyif alıyorsanız, çocuğunuz bunu hissediyor. Çok kasmadan kendimizi, biraz akışına bırakmak gerek. Çocuğumuzu dinlemek çok önemli. Kitabi bilgilere birebir uyacağım derken hırpalamayalım kendimizi. Bilmek, okumak, öğrenmek harika, asla bunlardan vazgeçmem. Ama kesin bir şey var, bana anne olmayı Ekin öğretti. Ekin’dir beni eğiten, gerektiğinde dönüştüren, hatalarımı gösteren, doğrularımı yansıtan… Birlikte büyüyoruz, birlikte öğreniyoruz. Sevildiğini, birey olarak değer verildiğini hisseden çocuk, daima sizinle iletişime açık olacaktır. “Sen bizim ailemizin bir parçasısın, varlığın çok önemli, fikirlerin bizim için değerli” biz bunu hissettirdik Ekin’e hep. Gerçekten Ekin bizim kızımız olduğu için mutluyuz 

Bu sohbetten sonra "hemen yaz gelsin, İzmir'e gidelim yok yok Mordoğan'a gidelim, Ekinle evin bahçesinde beraber kitap okuyalım" gibi bir istek oluştu bende :) Berna'nın annelik tarzını da çok sevdim; pozitif, rahat, ilgili, sabırlı... Kendim için notlar aldım yine bu sohbetten de.
Ekin'in kitaplığını ise hala meraktayım :)
Katıldığınız ve harika fotoğraflarınızı paylaştığınız için çok teşekkürler Berna, Ekin'i saçlarından benim yerime de öper misin :)



Devamını oku »