Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




30 Aralık 2014 Salı

2015 dilekleri :)

Bu dilek işini çok seviyorum. Yazınca daha da iyi oluyor, derli toplu duruyor yoksa unutuluyor.
2013'te ve 2014'te neler dilemişim az önce okudum. 2013'ün içinde Elif hiç yok mesela, şimdi okuyunca tuhaf oldum, ne komik değil mi sanki Elif'ten önce bir hayatım yokmuş gibi... Şimdi hayatımda uyku, yemek, oyun, aktivite arada çamaşır, bulaşık :) Neyse ki hala kitap okuyabiliyorum. Elif'i ayağımda uyuttuğum zamanların en güzel avantajı bolca kitap okuyabilmekti,şimdi ondan mahrumum ne yapalım. Elif uyuduğunda ona tazecik yemekler hazırlamakla ya da burada çene çalmakla geçiyor vaktim. Kitap okuma hızımı bu ara yavaşlattım, bu konuda azıcık canım sıkkın ama olsun son idefix/babil siparişiyle kendime gelirim ben :)
1. Dilek sanırım sağlıktan başka bir şey olamaz. Herkese, tüm çevreme ve bize sağlıklı, huzurlu, mutlu, keyifli bir yıl olsun inşallah 2015. Klasik bir dilek ama bence işin özü bu :)
2. Lokum... Onu yanımıza geri alamayacağımızı biliyorum çünkü karabalık daha yeni yeni nefes alıyor, yavaştan ilaçlarını bıraktı, ona bunu yapamam. Kaldı ki Elif ve kıl/tüy işlerini bile beceremedik, Lokum bizim neyimize :/ Onu daha sık görmek istiyorum aslında ama görünce de çok üzülüyorum. Yeri çok rahat hatta bir eli yağda ötekisi balda ama yine de onu bıraktığımız için çok büyük suçluluk hissediyorum. Ve onunla ilgili ne zaman bir şeyler yazsam en kötü gözlerim doluyor :/ Neyse bu konuyu kapattım. Dileğim de; onun (bizden uzak olsa da) iyi ve mutlu olduğunu bilmek olsun...
3. Hayalimdeki iş deyip duruyorum da içini çok açmıyorum, onu fark ettim. hayalimdeki işin şöyle güzel bir tarafı var: Para kazanmıyorum :) Yani öyle bir derdim, telaşım yok :) Ocakta ne pişecek sorusunun cevabını da tamamen karabalığa bırakıyorum :) Detayları başka bir yazıya bırakacak olursam, deniz manzaralı, ferah, tahta basamaklı, içi dopdolu, çocuk neşesinin ve kahkahasının eksik olmadığı, Elif'in etrafta koşuştuğu 1 çocuk kütüphanesi harika olmaz mı :) Kitapçısı demiyorum yalnız, olmuşken kütüphane olsun :)
4. Elifle beraber çoook eğlenmeyi&öğrenmeyi umuyorum. Öğrenme kısmı daha çok bana ait bile olabilir, ne de olsa o yemeyi öğrenirken ben de ne pişireceğimi öğreniyorum :)
5. Teyzeee oluyoruuum (inşallah) Büyürken çok göremeyeceğim yeğenimi ama skype ile daha sık haberleşmeyi umuyorum. Ne de olsa "auntie'ler coolest" oluyor :) Annene söyeyemediğini teyzoşuna söylersin gibi :)
6. 30 yaşıma gireceğim inşallah... Çok mühim bir şey mi belki de değil ama 30'lu yaşlarımı merak ediyordum. Ve çok daha yaşlı olurum sanıyordum :) Annem hep söyler, insan hissettiği yaştadır diye. 30 hissetmek kötü bir şey değil ama ben sanırım bazen 25lerde bazense 40larında hissediyorum :) Hayat insanı olgunlaştırıyor diyelim.
7. Daha çok gezmek istiyorum. Tamam belki Avustralya bu sene için hayal olabilir ama daha çok gezmek için Elif'in büyümesini beklemek de çok doğru olmayacak. İnstagramda takip ettiğim "çocuklagezeriz" kullanıcı ismindeki Esra'yı takdir ediyorum, cidden keyifle geziyorlar.
8. Elif'in doğum günü konusu... Özel günlere pek önem vermem lakin doğum günlerini önemserim. Ancak 1. yaş günü için abartılı kutlama çocuk etraftan bihaber olacağından anne-babanın egosundan başka bir şey değilmiş gibi geliyor. (Etrafımdaki 1. yaş günü anneleri bana kızmayın olur mu :) Fikrimizi değiştirmezsek oldukça minik bir doğum günü planlıyoruz Elif için. Bana kalsa anne-baba-Elif de yeter ama anane ve babaanne şimdiden plan yapıyorlar gelmek için :) Temamızı açıklıyorum, hazır mısınız? Tema yok :) Aklımda rengarenk bir şeyler var, Elif de çilek kostümü giysin, ortaya da şöyle bir şey çıksın: "biz bu işi beceremedik, zaten uğraşmaya da üşendik, işte her şeyi topladık bakalım" partisi... Şaka bir yana, kardeşim şimdiden bir dolu hazırlık yapmış. İnanılmaz farklı iki kardeş olduğumuzu söylemiş miydim? (Büyük konuşmama hakkımı saklı tutuyorum burada...) (ve laf büyük konuşmaktan açılınca aklıma Damla'nın bana ithafen yazdığı yazı geldi, ilahi Damla :)
9. Hani şu aylaaardır niyetlenip de bir türlü gitmediğim spor var ya; işte ona başlayayım ve devam edebileyim, ne güzel olur.
10. Son iki haftadır çizim yapıyorum ya, anlatamam ne kadar zihnimi boşalttığımı. Mutluluk zaten cepte o an'larda. Elif uyuduğunda var olan tüm acil işlerimi fişek hızıyla yapıp masanın başına oturuyorum, boş sayfa ve kalemler resmen gülümsüyorlar bana... İşte bu aktiviteye devam edebilmek istiyorum. Ve yepyeni renklerde keçeli kalemler istiyorum,. (karabalık, burada sana seslendim :)
11. Bu yazıyı sanırım 3 hafta önce başlamıştım. Kaldığım yerden devam edecek olursam yine sağlık derim. Yavrularımız hasta olmasın derim, hastalara acil şifalar derim.
12. Blog resmen benim keyifli paylaşım alanım, burayı bir ara-hangi akla hizmetse- kapatayım diyordum ama şu an daha sık yazsam ne güzel olur, diyorum :)
Bol kahveli kitaplı kedili arkadaşlı gezmeli ve tabii ki Elifli, birlikli beraberlikli, en başta da sağlıklı bir yıl olsun hepimize...
Çizimim çok şekil yalnız :P





Devamını oku »

29 Aralık 2014 Pazartesi

Takas Kitap Etkinliği

2014 bitmeden aklımdaki etkinlik haberini yayınlamak istedim. Fikri ateşleyen Eda oldu aslında, ona da teşekkür edeyim buradan.
Bu etkinliği yine çekilişle yapmayı düşünüyorum (katılım olursa :)
Aklımda şöyle bir şey var:
Katılmak isteyenler öncelikle (en az 3) takas etmek isteyecekleri kitapları bir kenara ayırsın.
Sonra da bana 2balik1kedi@gmail.com adresinden ulaşsın ve desin ki "heyooo, ben de katılıyorum bu etkinliğe" :) 
Son tarih: 17 Ocak olsun.
Çekiliş sonunda eşleşenler birbirlerinden kitap seçsin.
Hatta ben 18 kitap ayırdığım için daha fazla kişiyle de eşleşebilirim, isteyen olursa. (çekiliş sonunda)
"Takas kitap"ın "hediye kitap"tan farkı elbette ki 2. el olması yani kitabın içinde bir dolu güzel anıya da tanıklık edebiliriz, fena mı?
Eğer ki eşleştiğimiz kişinin listesindeki hiçbir kitap ilgimizi çekmediyse o da bize sevgilerini gönderir, olmaz mı?

Benim listem şöyle: (*Muzaffer İzgü olan imzalı)

Bunu kitap sever blogların hepsi yapsa keşke; güzel bir değiş-tokuşa imkan tanımış oluruz sanki, ne dersiniz?
Umarım güzel bir etkinlik olur :)
Devamını oku »

25 Aralık 2014 Perşembe

Şükretmek...

Bir şeyler yazsam mı yazmasam mı ikilemde kaldım ama son anda taslaklara kaydetmezsem bu yazı da burada dursun.
Halbuki aklımda ne yazılar vardı, hepsi bir anda silindi.
Çok sevdiğim bir arkadaşımla mesajlaştık bugün, öyle çocuklar laylaylom vs.
Derken akşam üzeri bir haber geldi ki oğluyla minik bir ev kazası yaşamışlar. (minik değil belki ama ben minik olduğuna inanmak istiyorum.)
Bir anda kanım dondu, çekildi, nefes alamadım, oturdum ağladım, çok üzüldüm. Hiç soğukkanlı biri değilimdir zaten, ne yapacağımı bile bilemedim.
Tabii ki tüm bu an'ları kapsayan o mühim cümle geldi aklıma: "sağlıktan gerisi boş"
Sahiden de öyle değil mi?
Hızlıca düşündüm.
İlk elediğim para, ev, araba, kariyer, iş hayatı oldu. Bunlar bence terazide nokta bile değil.
Geriye günlük koşturmaca kaldı ve o an elimizde kalanlar hatta belki de yaşarken yani içindeyken gözümüzden kaçanlar.
Sağlık olunca zaten mutluluk, huzur, keyif, neşe, dostluk da beraberinde gelmiyor mu?
Sağlık olmayınca tüm her şey bir anda silinmiyor mu?
Tatlı miniğin de yarın doğum günü, upuzun sağlıklı ve mutlu yaşlar dilerim sana, sevdiklerin hep yanında olsun, Elifle güzel güzel oynayın.
Aklıma geldi de-ki aslında pek de çıkmıyor- şükredecek o kadar çok şey var ki...
Nefes almamız, sevdiklerimiz, sağlığımız, cıvıldayan kuşlar, yeşeren ağaçlar, tenceredeki yemek, gökteki bulut, suya düşen damla, okuduğumuz kitaplar, algılama gücümüz, hayatı yaşama arzumuz, tüylü kedimiz, yavrularımız... Bitiremedim bile.
Daha da yazamayacağım zaten, bu yazı da burada dursun.
Allah tüm bebişleri korusun. Amin.

* Bir de yazılarını çok sevdiğim Deli Anne'nin "Yaşama Sevinci" yazılarını okuyun derim.
Devamını oku »

24 Aralık 2014 Çarşamba

Anne(lik) Sohbetleri: Elif & Emre & Eren :)

İlk defa ama sahiden de ilk defa olarak bir anne kendi rızasıyla annelik sohbetlerine katılmak istedi hem de 2015 yılı dileği olarak. Ne kadar şaşırdım, sevindim, gurur duydum (kendimle) anlatamam. Yani bir anne kendi deneyimlerini benimle paylaşmak istiyor, vay be dedim. Derken Elifle tanıştık, yazıştık ve baktık ki biz zaten tanışıyormuşuz. Yani karşılıklı olarak öyle hissetmişiz :) "İyi ki blog yazıyorum" dedirten bir olay oldu bu güzel dilek benim için. Elif'in blogunda harika yazılar ve müthiş bir tecrübe var. Gerisi de annelik sohbetlerinde elbette :)

Uzun zamandır blog yazıyormuşsun ancak yolumuz yeni kesişti. Seni tanıdığıma çok mutlu oldum, yazılarını okumak bana büyük bir keyif verdi/veriyor. İlk sorum blog hakkında olacak o yüzden; “Ayın Aydınlık Yüzü” blogunu açmaya nasıl karar verdin, yazarken neler hissediyorsun? Ara ara eski yazılarını okuyup “iyi ki yazmışım bunları, ne de güzel anı oldu” diyor musun yoksa “amanııın bunları ben mi yazmışım” dediklerin de var mı :)
Blog dünyası ile tanışmam ilk gebeliğimde oldu. İnternette dolanırken Blogcuanne'ye denk geldim. Okumak çok hoşuma gitti. Doğal doğumu araştırıyordum galiba, emin değilim. Bir çırpıda bütün arşivini okudum. Sonra yeni bloglar keşfettim. Deli Anne ile başka bir boyuta geçtiğimi hissettim:) 
Oldum olası okumayı ve yazmayı çok severim. kelimeler ve kelimelerle yapılan şeyler yani okumak, yazmak ve konuşmak  hobi  değil, bir varoluş biçimi olarak var benim hayatımda. Blog yazma fikri hemen kalbimde yer ettiyse de oğlum 3 aylık olana dek başlayamadım. Teknik kısmından hiç anlamıyorum çünkü bilgisayarın. ''Link nasıl verilir'' sorusuna cevap bulmam bile epey zor oldu örneğin. Doğum izninde iken bir cesaret başladım.
 İsmini benim kült kitabım ''Mahrem'' den aldı blog. Eh, ne de olsa yazmak biraz da teşhirciliktir ve genellikle aydınlık yüzümüzü teşhir ederiz. Niyetim, ayın karanlık yüzünü de yazmak, gün ışığı görmemiş duygu ve düşüncelerimi de paylaşmaktı, gerçek bir günlük gibi, cesaret edemedim :)
 Büyük oğlum Emre 6 aylıkken blogspot kapatıldı , başlangıçta bu nedenle sonra da soğuduğum için 6 ay yazmadım. Sonrasında ise tam bir buçuk yıl yazmaya ara verdim çünkü hayatımın en sıkıntılı dönemecini yaşadım. Korkunç bir uykusuzluk, depresyon, umutsuzluk, işe dönme ve tez yazma (galiba en karanlık nokta bu oldu), eşimin başka bir ile tayini, bakıcı ile travmatik bir ayrılış ..2012 ocakta hepsi bitti, güneş doğdu, eşimin bulunduğu ile taşındım, bir yıllık bir ''kendini onarma ve keşif'' sürecinden sonra mart 2013 de tekrar yazmaya başladım.
Yazarken çok mutlu oluyorum, iyi hissediyorum, görselleri aramak, bulmak, yerleştirmek, imla hatalarını düzeltmek ve sonunda bir şey üretmiş olmak en büyük hazzım.
 Eski yazılarımı çok severek, tekrar tekrar okuyorum. Birkaç tane favorim var, onları yazdığım için kendimle gurur duyuyorum. Keşke yazmasaydım dediğim yazım yok ama sildiğim bir yazı oldu, bazı yanlış anlaşılmalardan dolayı.

Annelik maceraların nasıl başladı? Ve hemen burada sormam lazım, ikinci çocuğa karar vermek zor oldu mu?
 İlk gebeliğimde 21. haftaya kadar gebe olduğumu, anne olacağımı bir türlü hissedememiştim. O hafta Hakan Çoker'in Doğal Doğum kursuna gittik eşimle birlikte. Yaptığımız en iyi şeylerden biriydi. İçimde bir bebek olduğunu ilk kez orada, tam olarak anladım hatta bebeğin doğumunu, kucağıma verildiğini hayal ettiğimiz noktada ağladım. Kurs bende büyük bir farkındalık yarattı, gebeliğin ve doğumun ticari kaygılarla ''hastalık'' gibi algılatıldığını, anne adaylarının daimi bir korku ve endişe içinde tutulduğunu, doğumun doktor değil ebe işi olduğunu, hastane doğumlarındaki yanlış uygulamalarla nasıl da kadınlık ve annelikten soğutulduğumuzu ve daha bir çok şeyi kursta keşfettim. 
 Oğlumu mümkün olduğunca bu sisteme kurban etmemek azmi ve kararı ile annelik maceram başlamış oldu.
 İkinci çocuğa karar vermek benim için zor olmadı çünkü en başından tek çocukla kalmayacağımı biliyordum.  35 yaşından sonra bir çok şey daha da zorlaşacaktı çok düşünmeden ikinciye hamile kaldım, ilk oğlum tam olarak 2.5 yaşında iken. 



Sence “kardeş şart”mı?  
 Bu tip cümlelere karşıyım. Şart veya şart değil demek kimin haddine. Her anne, baba, aile, çocuk birbirinden o kadar farklı, o kadar kendine özgü iken benim için iyi olanın başkası için de iyi olacağını varsaymak en hafif tabirle cahillik.
İkinci çocuğu istememde önemli nedenlerden biri içgüdülerimle bunu istiyor olmak ve eşimin de aynı şekilde düşünmesidir. Çok önemli diğer bir neden ise bir evin içinde tek çocuk olmasındansa iki ya da daha fazla çocuk olmasının herkesi için daha kolay olduğunu düşünmemdir. Çünkü çok yalnızız hepimiz. Ailelerimizden uzaktayız. Akrabalarmızı ise neredeyse unutacak kadar az görüyoruz. Aynı avluda en az 5-6 çocuğun oynadığı bir yaşam tarzından , 80 metrekare betondan bir kutunun içinde, yorgun ve tükenmiş ebeveynlerin olduğu, ekranlara ve AVM'lere mahkum bir yaşam tarzına geçiş yaptık. Komşuluk kavramı bitti. Çat kapı birine gitmek imkansız. Bu yaşam tarzı içinde çocuğumun oynayabileceği en azından bir çocuk daha olsun istedim açıkçası.
Bir çocuk daha doğurmak istiyor muyum sorusunun cevabı kadının gebelere bakışlarında gizlidir diye düşünüyorum. Hamile birini gördüğünüzde içiniz kıpırdıyorsa doğurun gitsin :)

Sizin evde kardeş kavgaları oluyor mu ya da kıskançlıklar?
Emre 4.5 , Eren 1.5 yaşında. Kavga etmiyorlar henüz ama ikisinin birden kucak istediği anlar oluyor. Abisi büyüklük avantajını kullanarak kucağıma atlarken, küçüğümün paytak paytak adımları ve acıklı bakışları ile içimi sızlattığını söylemeliyim.
 Canı çok sıkkın değilse büyük oğlum kardeşine anlayış gösteriyor, kucak sırasını ona veriyor. Ağladığı zaman türlü şebekliklerle onu güldürmeye çalışıyor. Arkadaşlarına ''kardeşim'' değil ''bebeğimiz'' olarak bahsediyor . Genel olarak sevgi dolu Eren'e karşı.
İlk yıl iyi bir bakıcı/ yardımcımızın olması hayatımızı kurtardı. Bebek karnı doyduğu, uyutulduğu sürece mutlu çünkü. Biz bütün boş vakitlerimizi abi ile geçirdik. Çok değişen bir şey olmadı hayatında. Destek bulamayacak annelere, asla 4 yaştan daha az ara ile çocuk doğurmalarını önermem. Büyük çocuğun ebeveyn ile çok rahat iletişim kuran, kendi başına yemek yiyen, uyuyan , oyalanan seviyeye gelmiş olması lazım.

Doğum hikayelerini anlatabilir misin?
 İki gebeliğim de çok mutlu, çok rahat geçti. Ne midem bulandı, ne kustum, ne oram buram ağrıdı. Kendimi tanrıça gibi hissederek, son güne kadar aktif, dinamik, keyifli gebelikler geçirdim. 
İlk gebelikte, doğal doğum kursunun etkisiyle rahatça bekledim 40 haftanın dolmasını. Asla 38-39'da doğsun diyenlere itibar etmedim. 37. haftada galiba, Çapa'da 4400 gr ölçmüşlerdi kilosunu ve ''Asla normal doğurmayı düşünme'' demişlerdi. Canım sıkılsa da bekledim. Ebemiz vardı ,Asude Oflaz. Onunla konuşarak, çalışarak huzurla geçirdim son günlerimi. 40+ 1 de nişanım geldi. Hastaneye gitmedim. 3 gün geçti, kasılmalar istenen boyuta gelmedi bir türlü. Son gece sabaha kadar pilates topunun üstünde oturdum. Dakika tuttum. Doktorumla kursta tanışmıştım, güveniyordum, ebeme de. İkisinin de ortak kararı ile sezaryen oldum. 
İkinci gebeliğimde amniyotik bant şüphesi vardı. 12. haftadan doğum yaptığım 38. haftaya kadar ara ara paranoyalara kapıldım. Daha sıkıntılı hissettim ilkine göre. Eşim de ben de tıp doktoruyuz, SSVD kesinlikle mümkün biliyoruz ama o süreci kaldıramayacağımız da biliyoruz. Yine de kasılmalarım başlamadan kesinlikle sezaryene girmemeye kararlıydım hatta doktordan köşe bucak kaçtık eşimle :) 37+5 te düzenli kasılmalarım başlayınca sezaryen oldum.


İlk günlerde zorlandın mı, yanında birileri var mıydı?
İki doğumumda da sadece ilk 15 gün evde birileri vardı. 15. günden sonra eşimle yalnızdık. İlkinde kolaydı, Emre sakin, gazsız bir bebekti ama Eren'le çok sıkıntılı bir 3 ayımız oldu. Gece gündüz uyumayan, zor bir bebekti. 40 günlükken annemlere gittim ve 20 gün kadar kaldım, döner dönmez de bakıcı bulduk. Yoksa çok zordu idare etmem.

Bodrumda yaşıyorsunuz, bu güzel bir şey sanırım değil mi? Bodrum’da çocuk büyütmek büyük şehirlere göre daha mı kolay?
 Bodrum'a taşınmamız planlı değildi, rastlantı eseri geldik. Büyük şehirlere göre çok ama çok daha kolay çocuk büyütmek. Trafikte vakit harcamak yok, 100 tane çocuğun salıncak sırası beklediği bir parka gitmek için bütün gününü harcamak yok, denizi ve havası harika. Ilıman bir iklim, insanı huzurla dolduran harika bir hava var. Bir çok ''sürüden ayrılmış'' insan için bir çekim merkezi Bodrum. Dolayısı ile yoga, meditasyon, alternatif tıp ve şifa ile ilgilenen çok insan var burada. 
 Bodrum'un şaşalı gece hayatı, barları vs bizim için anlam taşımıyor, o taraklarda hiç bezimiz yok. Yazları çok kalabalık, zor bir şehre dönüşüyor. Bir de burada aile olarak yaşayacaksanız, kira, taksitler, krediler ve kredi kartları ödemelerini yaptıktan sonra elinizde en az 3000-4000 lira para kalmalı. Pahalı bir bölge.


Blogunu okurken annelik hakkında çok güzel yazılarına denk geldim,bazılarında serzenişler de vardı :) Ben de zaman zaman bloga yazıyorum annelik hakında, günlük işler hakkında. Sen de yazdıkça/paylaştıkça rahatlayanlardan mısın?
Kesinlikle yazmak ve paylaşmak bana çok iyi geliyor. Yazarken düşüncelerimi sıraya sokmuş oluyorum. Böylece kafamın içinde çağıl çağıl çağlayan, fokur fokur kaynayan  çağrışım seli duruluyor, yazarken bazı düşüncelerimin ne kadar yersiz olduğunu fark ediyorum, kendimi yargılıyorum, süzüyorum. Ben teorik bir insanım, pratikte çuvallıyorum, hep dağınık bir zihinle yaşamaktan yoruluyorum; yazmak hepsinin ilacı.

Kendine vakit ayırabildiğin an’larda, “your time”larda neler yapıyorsun? Öncesinde plan yapsan bile bazen kafası karışabiliyor insanın :)
Tek başıma sinemaya gitmeyi çok seviyorum. Kitapçılarda dolaşmak, kahve keyfi yapmak, vitrinlere bakmak gibi şeyler yapıyorum dışarı çıkabilmişsem.
Evdeysem ve çocuklar uyumuşsa kesinlikle ev işi yapmamak gibi bir kuralım var:) Hemen sıcak bir içecek alıp kitabıma dalarım, Evim dergisini karıştırırım, beğendiğim resimleri kesip düş defterime koyarım. Çok sevdiğim bir- iki dizi var , onları tekrar tekrar izlerim internetten. Film seyretmeye çalışırız eşimle ama ya teknik sorunlar çıkar ya da ortak zevkimize uygun film bulamayız, o nedenle nadiren birlikte izleyebiliyoruz. Kış geldi ve evde şömine var, onu yakıp battaniye altında komik bir şeyler izlemek de çok keyif verici.
Bakımlı olabilen o süper kadınlardan değilim, kuaföre nadiren gidiyorum ama düzenli olarak masaja gitmek gibi bir hayalim var :)
 
Bu fotoğrafa ba-yıl-dım :)
Çocuklarla beraberken en çok hangi aktivileri yapıyorsunuz? Kitap okumayı çok sevdiğinizi de kuşlar söyledi hatta BDK sizin de favorinizmiş :)
Bu soruya şöyle cevap vermek isterdim: Haftanın her günü için planımız var, kutu oyunları, yap boz, boyama, lego, dışarda yapılan etkinlikler ve bilimsel deneyler için birer gün ayırdık :)
 Şaka , şaka :) Tamamen kafamıza göre takılıyoruz. Ev-okul yapan anneler var, karbonatla yanardağ yapanlar vs, saçları daim fönlü, tırnakları yapılı anneler gibi onların da önünde saygı ve hayranlıkla eğiliyorum. Çalışıyor olmakla ilgili değil, evde de olsam aynı olurdu.
 Günün gidişatını, ne kadar uyuyabildiğim ve kendimi enerjik hissedip hissetmediğim belirliyor. Dışarda olmak daha kolay ve hem çocuklar yoruldukları ve sıkılmadıkları için hem de bana iyi geldiği için seviyorum. Arabacılık oynamayı gayet iyi beceriyorum. Yap-boz, boyama, resim gibi faaliyetler çok ilgisini çekmiyor büyük oğlumun. Bilgisayarı kaldırdık, bir ara fena derecede bağımlı olmuştu, Televizyonda minika çocuk ve trt çocuğa takılıyor . Babayla tamir işleri yapmak , benimle kitap okumak favorisi.

Bakıcı konusunda şanssızlıklar yaşamışsınız sanırım. O konu başlı başına bir annelik sohbeti eder sanırım. Sen, bakıcı adaylarıyla görüşürken nelere dikkat ediyorsun? Genç/ Yaşlı, tecrübeli/ oyuncu, sevecen/ disiplinli…aradığın kriterler neler?
Şu anda dördüncü bakıcımızla birlikteyiz. Beş yılda, İstanbul, Urfa, Bodrum olmak üzere üç şehirde toplam dört bakıcı iyi bir rakam. İçgüdülerime güveniyorum daha çok, nasıl bir his verdiğine. Her özelliğin artıları ve eksileri var. İdeali 40 yaş civarında, çocuklarını büyütmüş, eşi olmayan biri :) 
Anne olarak çok müdahaleci değilim, ne yedi ne içti fazla kurcalamam. Sevecen olması, katı olmaması tek şartım. 

Bir günün nasıl geçiyor? Sanırım çalışan bir anne olduğun için zamanı dolu dolu geçiriyorsundur?
Yedi civarında ayaktayız. Keyfim yerindeyse kahvaltı hazırlıyorum küçüğüm yanımda dolanırken. Sekiz gibi ablamız geliyor. Sekiz buçukta evden çıkmaya çalışıyorum. Büyük oğlumu kreşe bırakıp dokuz olmadan işte oluyorum (küçük yerde yaşamanın en güzel tarafı).
 Kendime vakit ayırabildiğim, arada sırada bir şeyler okuyabildiğim bir işim olduğu için çok mutluyum. Beş-Altı gibi çıkıyorum, oğlumu okuldan alıp , gerekiyorsa markete vs uğrayıp eve gidiyorum. Sonrası akşam telaşı. Yemek, oyun, uyku ve derin bir ohhhh..


Uyku konusunda yazdıklarını tebessümle okudum, “ah ahh” dedim tabii arada, sahi nedir bu bebeklerde yaşanan uykuya geçememe/direnme hali, çözebilmiş miydiniz?
Tebessümle okuduysan ne mutlu sana:) Hani Erkan Yolaç'ın ''Evet- Hayır'' diye bir yarışması vardı, ''Asla ve asla o iki sözcüğü kullanmayacaksınız'' derdi, hatırlar mısın? ''Uyku'' kelimesi benim için o 'asla kullanılmayacak kelime' olmuştu,  hatta ikinci çocuğumu sırf  ''Birincide yaşadığım uyku sorununu yaşamazsam hayatım nasıl olurdu'' sorusuna cevap bulmak için yapmış olabilirim . Bu arada küçüğüm de uykuya zor geçiyor,16 aylık ve hala 1-2 kez uyanıyor ama ben farklıyım. Yaklaşık üç aydır gece emzirmiyorum ve baba ile aynı odada uyuyorlar :)
Aslında mesele çok basit, bebekler özellikle ilk 18 ay şartlı refleks mekanizması ile çalışıyorlar. Hep aynı şekilde, aynı şartları oluşturarak uyutursan çocuk otomatik olarak o alışkanlığı kazanıyor. Tracy, Ferber, Kim West okudum, bir uyku danışmanı ve pedagog desteği aldım. Büyük oğlum 3.5 yaşından sonra kendi kendine uyumaya başladı, bu sabah 8 buçukta ben uyandırdım, küçük oğlumda ise aynı çuvallama durumu devam ediyor. Benim için başka şeyler sorun, uyku bunun ifade yolu belki de, bilemiyorum.

Anne adaylarına ve benim gibi acemi annelere neler tavsiye edersin?
 Süper soru! Milletçe en sevdiğimiz iş akıl vermek ne de olsa:)
 Anne adaylarına tavsiyelerim: Sevgili gebeler, insan kızları Havva'dan beri gebe kalır ve doğurur, dünyanın ilk gebesi siz değilsiniz, sakin olun. Gebe olmak hastalık değildir, doktorunuzu bunaltmayın,  test, ultrason sonuçlarına kafayı takmayın, bebeğin şekilsiz şemalsiz hallerini görmek için zırt-pırt ultrasona girmeyin, ''dans etsem / bir kadeh şarap içsem / bir tanecik ağrı kesici içsem bebeğime bir şey olur mu'' diye kendinizi yormayın. Aileye bir bebek katılması hem duygusal hem fiziksel olarak ciddi bir travmadır, hazırlanın. İPC'nin çok güzel , faydalı kursları var bebeğe hazırlıkla ilgili.Hangi bebek arabasını alsam diye 9 ayınızı heder edip, belki de 3-5 kez kullanacağınız bir  bebek arabasına iki milyar vermektense paranızı ve zamanınızı buna ayırın, Baba adaylarına da iki çift lafım var; saçımı koyu kumral mı yapsam soğan kabuğu mu diye günlerce dertlenen eşiniz en az altı ay saçını taramayacak, ekşi ekşi kokacak, dizi çıkmış pijamalarla ve memelerini 50 yaşında kadın memesi gibi gösteren emzirme sütyenleri ile gezecek, olur olmaz ağlayıp,size atarlanacak. Hazır mısınız?  Şu cümleleri ezberleyin : ''Burdayım canım, yanındayım. Sana ne iyi gelir? Senin için ne yapabilirim? Annelik sana çok yakıştı.'' Asla ve kat'a şu üç cümleyi söylemeyin:
''Benim annem üç çocuk büyüttü,hem de çamaşır -bulaşık makinesi yokken''
 ''Neden bu kadar abartıyorsun ?''
 ''Biraz kendine bakmanın zamanı gelmedi mi?''
 İlk 1 yıl : İyi uyumayan bebekleriniz varsa önceliğiniz onlara uyumayı öğretmek olsun. Kendinizi tanıyın, uyku eğitimi işini beceremeyeceğinizi hissediyorsanız mutlaka yardım alın, Aysun Bal Ömeroğlu'nu şiddetle tavsiye ederim. 
İlk üç yıl ''süper anne'' sendromuna yakalanmayın, eşinizle mutlaka işbirliği içinde olun. Evliliğiniz ciddi bir sarsıntı geçirecek, çift olarak bunu bilin ve mutlaka bahsettiğim türden bir kursa katılın, hele ki eşiniz klasik  Türk erkeği ise. Kayınvalidenizi arada dinleyin. Yenidoğana şekerli su vermek gibi çıldırtıcı hareketlerde kibarca reddetmeyi öğrenin. Alabildiğiniz tüm yardımı alın. Bebeği babaya bırakmaktan korkmayın, tepesinde dikilip ''şöyle tut, böyle yap, düşüreceksin ''  diyip adamı çocuktan soğutmayın. Baba kişisi sizin sigortanız, bir saat bebeksiz AVM gezmenin, bir fincan sıcak çay içmenin tek yolu baba ile işbirliğinden geçiyor.
 1-2 yaş arası ; Biliyorum çok yorgunsunuz. Kontrol delisi olmayın. Yere düşmüş bir şeyi alsın ,taşın toprağın tadına baksın, korkmayın. Yeleksiz, hırkasız, şapkasız çıksın bir şey olmaz. Sırtına bez filan koymayın, polar tulumlarla çocuğa isilik döktürmeyin. Ateş, öksürük, hapşırık genellikle dişle ilgili, panik yapmayın. Beşte uyanıyor olabilir, geçecek, korkmayın. Her fırsatta dinlenin. Eşin, dostun, annenizin, yengenizin kınamasına, bilmiş tavırlarına kafanızı yormayın. Geçecek, her şey unutulacak.
Sonrası için ben tavsiye alayım, benden bu kadar:)


Bana göre bir hayli tecrübelisin. “Keşke yapmasaydım” ya da “İyi ki yapmışım” dediğin neler var? Öncesinde “asla yapmam” deyip de yaptığın şeyler oldu mu?
Uyku konusunda kendimi çok hırpaladım ilk oğlumda. ''Neden uyumuyor, ne yapsam, uyku eğitimi versem mi, nasıl versem'' sorularıyla geçerdi gecelerim. Keşke yapmasaydım. Bu kadar dert etmeseydim. Gece beslenmesini keşke 1 yaş civarında kesseydim . 
Asla yapmam dediğim bir şey yoktu, esnek olmak zorunda kalacağımı biliyordum. İlk 1-2 yıl tatlı yemesin diye uğraştım, arada kaçamakları oldu. 2-3 arası çok dondurma yedi oğlum, keşke daha kararlı olsaydım yedirmeme konusunda.
Genel olarak daha kurallı, disiplinli bir anne olmayı isterdim. Sınırlarım aşırı geniş ve çokça gevşek, Çocuklar  sınırları, kuralları olan bir günlük düzen içinde çok daha mutlu, anneler de öyle. Büyük oğluma 3 yaşına kadar sesimi bile yükseltmedim, şimdi telafi ediyorum :)

Sence anne kime denir? 2 Tane çocuğun olunca içinde 2 kalp daha var mıdır acaba :)
 Anne olmak.. ''Birey olmak'' ve ''yaşamak'' gibi iki temel mevzuda daima sınıfta kalan ve kalacak olan Doğu coğrafyasında kutsallaştırılmış, dokunulmazlık kazanmış çok karmaşık bir duygu durumu. Bu karmaşada sakin kalabilen, kendini ve dengeyi bulmaya çalışan kişiye anne denir :)
 Kalbim çok ama çok büyüdü anne olunca, üç oda bir salon oldu. Salonda çocuklarım at koşturuyor, odaların birinde kendim, birinde eşim, birinde ise meçhul bir kadın oturuyor :)

Hazır yeni yıl gelmişken, 2015 için dileklerini de öğrenebilir miyim?
Hepsinden önce sağlık. Sonra keyifli anlar, para, neşe, mutluluk.
Dünyamız için daha az toksik atık, daha bilinçli tüketiciler, daha az kapitalizm diliyorum.


Sevgili Elif,
Tatlı ve içten sohbetin için ne kadar teşekkür etsem az. Bazen anneler soruların cevaplarını gönderdiğinde o kadar hızlıca okuyorum ki burada yayınlamayı unutabiliyorum. (hani ben nasılsa okudum ya :) Ama senin yazdıklarını en acelesinden yayınlamak istedim, neden bilmiyorum. (Diğer anneler umarım alınmaz) Tavsiyelerin ve tecrübelerin bence çok kıymetli. Oğulların maşallah çok tatlı, müsadenle yanaklarından öperim. 
O kadar güzel bir noktaya değinmişsin ki bana göre. Çocuklarımızı aktivite delisi mi yapıyoruz diye düşünmeden edemiyor insan. Bilmem neresini geliştirecek bir oyuncağı almazsak suçlu hissediyoruz. Hepimiz minik Eisntein'lar mı yetiştirmek istiyoruz, bilmiyorum ki :) Sanırım burada da orta yolu bulup biraz eğlenmeli biraz serbest bırakmalı bir şeyler yapmalıyız.
İyi ki yolumuz kesişmiş, ayın aydınlık yüzü :)
Devamını oku »

23 Aralık 2014 Salı

Çiz (ebil) mek ve 1 "Nokta" :)

Resim yapmak/yapabilmek konusunda yazacak o kadar çok şeyim var ki.
En en en başa gidecek olursam ilk okul yıllarındaki resim öğretmenimiz Müge Süel'i buradan selamlamadan geçemem. Hatta bence içimdeki resim aşkının tohumunu ektiği için kendisine kocaman sevgilerimi gönderebilirim. Bir resim yarışması vardı ve katılmak isteyenleri bahçeye çıkarmıştı, önümüze de bolca kalem ve beyaz kağıt koymuştu. Çizdiğim resimle ilgili tek hatırladığım şey insanın yüzündeki renkli katmanlardı :) "Bir insan böyle olabilir mi?" diye sormuştum, Müge Öğretmen de "Sen çizersen, olur" demişti. Tam burada insanın aklına "Nokta" ve "Mış gibi" kitapları geliyor. Henüz buraya yazmadım ama sevgili Ayşe pek güzel anlatmış, kitapların konusunu merak ederseniz buradan okuyabilirsiniz. (Bu arada o yarışmada 3. olup Redhouse'dan sözlük kazanmıştım, hala duruyor.) Niye boya kalemleri vermemişler ki, bak şimdi geldi aklıma :) "Sen iyi resim yapıyorsun, güzel de İngilizcen nasıl acaba? Al sen biraz sözlük çalış" mı demişler bana? Çok kötüyüm değil mi :)

Kendimi bildim bileli hep bir şeyler çizdim. Çizdim derken de "kendi halimde" kısmını eklemezsem olmaz. Daha önceki yıllarda çizdiklerimden pek azı kalmış bana. Onlar arasından buraya koyabileceğim bir şey seçemedim. Kötü olduklarından değil de çok karamsar olduklarından. Kendimi iyi hissettiğimde çizmemişim sanırım :) Son 2-3 yıldan bulduklarım da şöyle:





Analiz yapabilenler varsa yorum kısmına beklerim. Bana soruyorsanız kafam yine karışıkmış derim.
Geçen günkü yazımda hani süper bir şeyler bulduğumdan bahsetmiştim. Sahiden de o gün hava çok kapalıydı, soğuktu ve ben kendimi çok yorgun hissediyordum. Canım ne kitap okumak ne de bilgisayarı açmak istedi. Elimde kahve etrafa boş boş baksam daha iyi diye düşünürken "Neden bir şeyler üretmiyorum ki?" dedim. Kafamda 5000 waltluk bir ampül yandı ve kendimi boya kalemlerimle masada buldum. Nereden başlasam, ne yapsam derken de sayfalar birbirini kovaladı. Kimini çok sevdim, kimine de çizdikten sonra dudak büktüm. Sadece o güne özel bir şey miydi acaba derkeeeen fark ettim ki benim en büyük eğlencem çizmek olmuş; yaşasııın :)
Şu an Elif uyusa, uyuduktan sonra hemmen çamaşır-yemek-tuvalet-acil iş ne varsa hallet'ten sonra elimde kahve masanın başına oturuyorum. Bir heyecan bende :) Yaptıklarımdan da burada paylaşmak için seçtim ve hatta üşenmeyip boya kalemlerim, faydalandığım kitaplar, çizimlerim tüm hepsini Nikon ile çektim. Büyük mutluluk kaynağı bunlar benim için.
*Kitaplar demişken, Berger'in Görme Biçimleri kitabını okumayanlara çokça tavsiye ederim.


Kendimde eksik gördüğüm şeyler:
- Sabrım az, hemen çizeyim, bitireyim istiyorum.
- "Nokta" kitabından sonra nokta yapmaya başladım ve nokta yapmanın hem zor hem de sabır geliştirici olduğuna karar verdim.
- Perspektif duygum sıfır. Hatta öyle bir şeyin varlığından bile haberim yokmuş. Dünyayı nasıl algılıyorsam artık :)
- Bir şeyin simetriğini çizemiyorum. Yani mesela kulak yaptıysam sağ tarafa sol tarafın kulağı illa ki eğreti oluyor. Neden acaba?
- Bakmadan çizdiğimde daha rahatım, özgürüm ancak o çizimlerde ne çizdiğimi anlatabilmek için ok yapıp "işte bu da fil" demem gerekebiliyor :) Şimdilik bakarak çizmeye çalışıyorum.
- Boya kalemlerimi çok ama çok seviyorum, bazen onları yemekten korkuyorum :)


Hayvanları konuşturmayı seviyorum ve onlara hikaye yazmayı da. Çizdiklerim arasında en en en çok şunu beğendim mesela. Hemen yavrum gibi oldular :)

Diğerlerini de ekleyeyim de tam olsun bari :)
Her şey bu çizimle başladı bu arada :)


Ah Elif Ah :)

O gün evde karnabahar vardı da, çok mu anlaşılıyor :)

Bu gemiyi de çok sevdim kiiii

"Nokta"dan aklıma gelenler...

Bu kadar noktayı sabırla yaptım, tebrik ediyorum kendimi :)
Sevdiğim çizerlerden de bahsedeyim, yoksa bu yazı eksik kalmış olur :)
Semracan'ın karikatürlerini çok beğeniyorum.
Yabancı çizerlerden Wave abla-Suzy Lee ve Shaun Tan(O Kızıl Ağaç'ı da buraya eklemem lazım.)
Türkiyeden, kalbimde ayrı bir yeri olan Ayşe İnan Alican, detay çizimine hayran olduğum Başak Günaçan, "Bir insanın nasıl böyle bir hayal gücü olabilir" dediğim Beyhan İslam, Bilim Çocuk'u bir zamanlar alma sebebim: Pino, Bengi Gençer, Usta'dan ayrı düşünemediğim Ezgi Keleş, Araştırmacı Çocuk dergisinin eğlenceli yüzü Anıl Tortop, yaratıcılığını takdir ettiğim Gökçe Yavaş, ŞuŞu veee tabii ki haaarika eğlenceli çizimleriyle Özlem var :) * Unuttuğum olduysa affola...

Amacım harika bir çizer olmak değil bu arada. Sadece üretmek, keyif almak, bambaşka açılardan hayata bakmak, zihnimi boşaltmak, eğlenmek ve bolca nokta koymak :)

Kısacası ben bu ara Yeni Yıl kartlarını hazırlarkenki üretim halime geri döndüm. Tabii ki Elif uyuduğunda öyle 2-3 saat aralıksız uyuyan bir bebek olmadığından (gündüzleri hiç olmadı bu durum) çizimlerim çokça bölünüyor. Ama o an'ların kıymetini daha çok biliyorum sanki. Ve Esen burada yine aklıma sen geldin, evet sahiden bir şeyler üretmek insana kendini çok daha iyi hissettiriyor :)
Çizim defterim, kalemlerim, kahvem ve arada kaçamak yaptığım -kesin karabalıkla girdiğim bir iddiadan kazanmışımdır- halleyim yanımda... Çok şükür, daha ne isterim ki :)

* Bir de unutmadan yağlı boya resimleriyle yeteğin kendisinde olduğunu kanıtlayan ve o yetenekten bana bir şey bırakmayan canım kardeşime sevgilerimi, "keçeli kalem" burcu'ya da selamlarımı gönderiyorum :)
** Bu arada Elif bugün emekleme başladı. Bir sabah uyandı ve "bugün emekleyeceğim" dedi galiba, zaten saat 6.30 bile yoktu :) İki gün öncesinde de ilk dişi patladı. Bir anda değişti sanki yavrumuz, maşallah büyüyor. Çok sevinçliyiz ev'cek. babasının heyecanına ortak oluyorum desem yeridir çünkü o sanki ikimizin yerine de bolca heyecan yaptı :) 
Devamını oku »

20 Aralık 2014 Cumartesi

Bu Aralar

Bazen o kadar çok kendimle konuşuyorum ki buraya yazmaya fırsat kalmıyor :)
Bugünlerde neler oldu hayatımızda...
Elif ay dönümünden sonra yepyeni bir döneme girdi. Zaten her ay bunu yaşıyoruz, istisnası olmadı. O geçişler işte bazen sancılı olabiliyor yani o büyümeye çalışırken ben yorulmuş olabiliyorum. Geçen günlerde yine çok ama çok çok çok ağladığında kendime tekrar edip durdum: "bir sıkıntısı var ki ağlıyor, beni gıcık etmek için ağlamıyor ki..." diye. Ama neticede insanım ve bazen - hele de aklıma kolik geldiğinde- sabrım taşabiliyor. 1 bebekle evde baş başa olmak bir taraftan onun gelişimini birebir görebilmek açısından harika bir fırsatken işte bazen de fazla gıdıklayıcı olabiliyor. Ki bu durum da işin doğasında var. Elif'in alttan dişi göründü ancak henüz patlamadı, belki o'dur onu rahatsız eden bilmiyorum. Değişiyor gün geçtikçe, onu görebiliyorum. Büyüyor ya sıpa :) Maşallah tabii... Bir şeylerden şikayet gibi değil de hani bazen farklı bir havayı teneffüs etmeye de ihtiyaç duyuyor insan.
Birkaç gün üst üste hava ciddi anlamda kötü olunca evden çıkamadık, güneşi bile göremedik. O kadar çok canım sıkıldı ki... Ama iyi ki de sıkılmış. Sonunda beni harika bir yere götürdü. Detaylıca başka bir yazıda yazacağım ama tam da hayallerimdeki gibi hayvanların rahatlıkla konuşabildiği bir yer olduğunu söyleyebilirim. Merak etmeyin, kafayı yemedim. Yani,henüz :)
Kargo görevlileri ile ahbap olduk bir de. İnternetten sipariş verince genelde takip ediyorum ve adamları balkonda "şşşttt sessiz olun ve zile basmayın" diyerek karşılıyorum, genelde Elif'in uyku saatinde geldikleri için. Geçen gün sürpriz bir kargo gelince durum değişti tabii. Aras Kargo genelde aşağıdan bile zile basmazdı ama adamcağız balkona bakınmış beni göremeyince mecbur zile basmış. Elif de çığlık çığlığa uyanınca adam bir dolu özür diledi. Neyse hala iyi niyetli insanlar var, ne güzel :) Kargodan çıkan pakedin üzerinde isim yoktu ve içinden çıkan kitapta da bir şey yazmıyordu. Şaşırdım, instagramda da duyurdum, meçhul kişiye teşekkür ettim. Sonradan anlaşıldı ki bir kitap çekilişinde eş olduğumuz kişi göndermiş :) O da değişik oldu. PTT Kargoyu hala sevmiyorum, ya denk gelmiyoruz ya da anlaşamıyoruz. geçen sene "kim o" dediğimde, adamın "posta" demesini "pasta" anlayıp, "biz pasta siparişi vermedik" demiştim. Gerçi o zaman hamileydim, adama her şeyi söyleyebilirdim :)
Clarice Bean'i yeniden okurken Ruby'nin Hitch'i gibi bir uşak istediğime karar verdim. Ev işleri neden bitmez biri bana açıklasın :) neyse ki her şeyi gören biri değilim. Görenlere Allah kolaylık versin. Lakin yemek, içmek, ütü yapmak, çamaşır yıkamak, bulaşıkları yerleştirmek...derken "y" vaktimden çalan tüm ev işlerini buradan esefle kınıyorum. Çok nankörsünüz kuzum, her gün ilgi bekliyorsunuz :)
Gönderdiğim kartlar tek tek sahiplerine ulaşmaya başlamış, yaşasıııın... Geçen yazımda söylemeyi unutmuşum, ben onları postaneye adresleri yazmadan götürüyormuşum meğerse. Son anda fark edince Adanadaki kuzenlerle oturup adres yazdık :)
Unutkanlık demişken... Mutfakta kendini kaybeden bir ben miyim? Elif için pişen yemekler simsiyah oluyor, fırında mutasyona uğrayıp çıkıyorlar. Ocaktan yemeği alıyorum ama ocağı kapatmıyorum. Bulaşık makinesine kirlileri değil temizleri koyuyorum. Kahve pişirirken öyle bir işe başladığımı tamamen unutup başka bir içecek hazırlıyorum. Tost ekmeği ve kaşarı tost makinesine koyup bekliyorum ama biri de demiyor ki fişe takmazsan çalışmaz diye. Ben bu halimle maşallah Elif'i yine iyi besliyorum değil mi? geçen gün yürüyüşe çıkarken ayakkabımı giydiğimde bir terslik olduğunu anladığımda Elif arabasından yani içeriden bana sesleniyordu. Çok dalgınım, çok şaşkınım. Yorgunluk mu demir eksikliği mi yoksa anneliğin özü mü böyledir, bilmiyorum. Öyle olsa karabalık niye çayın altını açık unutsun ve biz misafirliğe gidelim değil mi :) İnanıyorum ki Elif bizi hizaya sokacak :)
Tek tek ismini saymayacağım ama blog sayesinde çok tatlı insanlarla tanıştım, haberleştim ve hala da görüşüyorum. Bu da bugünlerin mutluluk sebebi...

Norah Jones'u ne zaman dinlesem aklıma Kare günleri geliyor. Kitaplarla tüm gün birlikte olmak, çalışmaktan sayılmamalı bence :)
Devamını oku »