Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




bu aralar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bu aralar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2016 Pazartesi

Bu Aralar : "Yeni"

Kendimi dolaba kapattığım bir dönemden merhaba :)
"Dolap" demek, "her şey çok üst üste geldi, biraz sakinleşmeye ihtiyacım var" demek gibi.
Daha önce hiç ard arda "bu aralar" yazısı yazmamıştım, ikinciyi yazana kadar toparlamış oluyordum genelde.
Olmadı.
Bunu fark etmem de güzel.
Kendimi zorlamamam ya da "yoo ben gayet iyiyim" diye inkar sürecinde olmamam da güzel.
İki hafta önceki "dalga" beni yere serdikten sonra ben kalkar ve hayatıma kaldığım yerden devam ederim diyordum ki...
Yerimden pek kalkamadığımı gördüm.
Bunu itiraf etmek de güzel. (her şey güzel de :)
Perşembe ve cuma günleri tavan yapan sinir katsayım cuma günü -pek de hoş olmayan- bir bağırtıyla sonlandı.
Daha doğrusu sinir, yerini kabuğuna dönme ve sakinleşmeye bıraktı.
Bağırdığım kişinin Elif olmasını hiç istemezdim ama sanırım bunun da yaşanması gerekiyormuş.
İnsan kendini yaşadığı yeni durumlarda çözebiliyor bence.
Başına gelmemiş bir olay hakkında sadece fikrin veya yorumun oluyor; tecrüben olamıyor.
İki gün üst üste Elif arabada ateşli ve huysuzken -dışarıda da sağanak varken- arabamız bozuldu. İlkini daha kolay atlattık, ikincisinde kendime "birkaç gün sonrasını hayal et, elinde kahven/kitabın huzurla oturuyor olacaksın, bu an da sadece bir anı olacak" dedim.
Evet bunu söyleyebilmek ve o an bu hayalle teselli bulmak güzel.
Ancak arka arkaya gelen diğer şeylere de benzer tepkileri gösterebilecek gücüm kalmadı.
Kalmamıştı.
O an yanımda biri olsaydı Elif'i ona bırakıp "Ben şu sağanak yağmur altında bir koşup geleyim" derdim. Hani filmlerde katarsis sahnesi olur, yağmurla beraber her şey normale döner, belki onu umdum.
İşte o ara bir bağırtı koptu içimde.
23 ayda bu belki 2 veya 3.dür benim için.
Elif de bana bağırdı ilk başta ancak sonrasında durdu ve şoka girmiş gibi bana bakınca ben de kendime geldim.
Sonrası zaten kucaklaşmalar, ağlaşmalar ve bolca vicdan azabı.
Her şeyi anladığı ama kendini tam olarak ifade edemediği geçiş döneminde olmak biraz zorluyor bizi. Ya da hala kesintisiz uyumaması.
Bunlar hep olan şeyler-di gerçi.
Son haftalarda benim için değişik olan biraz bir şeylere ilgimi kaybetmek oldu.
Canım bloga yazı yazmak istiyor ancak kendimde kelimeleri bir araya getirecek gücü bulamıyorum.
İnstagramı eskiden seviyordum ancak şu an yaptığım şey "bir şeyler paylaşmak" veya "timeline'da insanlar neler yapmış" diye bakınmak o kadar saçma geliyor ki.
Gereksiz bir alışkanlığa dönmüştü instagram hesabıma bakmak, son haftalarda oldukça az bakındım etrafa. Çünkü merak etmedim kim-nerede-ne yapıyor.
Takip ettiğim çizerler ve ne okuduğunu ilgiyle takip ettiğim insanlar olmasa hesabımı daha kolay kapatacağım. Şu an hala ikilemdeyim. (bu da bir hayat memat meselesi değil elbette)
Kendimi dolaba kapatmamın neticesinde birtakım değişim rüzgarları fark ediyorum.
"Hiç öyle biri değilim" dediğim konu başlıklarını kendimde görüp şaşırıyorum.
Belki büyüyorum, şunun şurasında yeni yaşa ne kaldı :)
O yüzden de kendimi depresif gibi değil de bir değişimin içinde hissediyorum.
Bunu ilk başta "dalga" olarak nitelendirmiştim ancak şu an "yeni" geliyor her şey.
Biraz daha tepeden bakınca olaylara aslında kendimizi ne kadar fazla önemsiyoruz diyorum.
Günlük dertlerimizin de tam bu sebeple içi bomboş geliyor.
İnstagram hesabından takip ettiğim, blog yazılarını da okuduğum bu adreste yazılanları okudukça kendimi daha iyi /umutlu hissediyorum.

Kaynağı hatırlamıyorum
Bu süreçte arkadaşlarımla da rutinin haricinde çok fazla iletişim kuramıyorum. Sanki ne desem eksik kalacak veya yanlış bir şeyler söyleyip onları kıracakmışım gibi geliyor.
Bu yüzden de "dolap" bana biraz güven veriyor.
(yazmanın faydası) Şimdi fark ettim neden "güvende olma" ihtiyacı hissettiğimi.
Tüm bu gelişmelerin başlangıcında bir ay önceki patlama var sanırım.
O gün içim çok sıkılmıştı, bulunduğum yere yakın bir bölgede biz ayrıldıktan 1 saat sonra patlama olunca insan bazı şeylerin ne kadar yakın olduğunu, her an her şey yaşayabileceğini fark ediyor.
Ve şunu da ekliyor: Dünyada bu hisle yaşayan milyonlar var ama sen günlük rutininde bunu görmüyorsun bile. O akşam çok korkmuş ve bencil hissettiğimi hatırlıyorum.
Yazınca kırılma noktamı buldum iyi oldu.
Teşekkürler blog!

O kırılma noktasından sonra nerelere geldim. Birkaç hafta hiçbir şey okuyamadım. Okuduğumu anlamıyordum çünkü. 15 kere de okusam yazılanlar yabancı bir metinden farksızdı çünkü aklım başka yerdeydi. Çok şükür bu durumu bayağı toparladım. Okuduğumu anlar hale geldim. Lizbon'a Gece Treni'ni -hazır olmadığımı hissedince- bıraktım.
İçsel yolculuk, şu an gerçekten beni daha da dağıtırdı.
Son dönemde okuduğum kitapları ayrıca yazayım ama çocuk kitaplarına geri döndüm diyebilirim.
Bu ara gece yatmadan yanıma cips ya da muzır bir şey + elma alıp komik bir şeyler okumak ve bunun için heyecan duymak çok iyi hissettiriyor.
Bir de bu hafta 2 ayrı etkinliğe biletim var.
Of çok havalı!
Son 3 yıldır toplamda 2 kere sadece sinemaya giden biri için "etkinlik" demek, "karnım çok aç ama bu sefer sade makarna ile doymam sen bana beyaz peynirli, cevizli, kurutulmuş domatesli, kekikli bir spagetti hazırla" demek gibi. (böyle bir sosu hiç denemedim, karabalık sen aldın notunu :P )
Sonrasında da doğum günüm var zaten, yaşasın.
Gelsin pastalar gitsin börekler (gerçekler, sade bir halley üstü mum :)
Belki bir yoldur bu yaşadığım, keşif yolu.
Belki sonrasında anlayacağımdır bana ne olduğunu.
Ama YENİ olan bir şeyler filizleniyor ruhumda, ben de soranlara "bunu kendim yaptım ben" diyorum. (ya da soran olursa derim artık :)

Devamını oku »

25 Şubat 2016 Perşembe

Bu Aralar : Dalga / Bu Dünyadan Olmayan Biri

Bu aralar biraz değişiğim, tuhafım, farklıyım, kararsızım, yorgunum, düşünceliyim ama özünde iyiyim.
Elif'in ay dönümlerinden birkaç gün önce Elifte "büyüme atakları" hissederiz hep, 22 aydır bu böyle. (belki de şartlandık, bilmiyorum) ben de acaba dedim, doğum günüme birkaç hafta kalmışken kendi büyüme atağımı mı yaşıyorum?
Neden olmasın?
                                                                         ***
Wave'deki gibi sıcak bir günde deniz kenarına gitmiştim oysa ve orada -ki aslında kalabalıkla- şakalaşıyordum. "Hava da ne sıcak değil mi?" , "Denize mi girsek yoksa?"
Kendimi bir anda denize girerken buldum, etrafımdakilerin bana attıkları suyla eğleniyor, onlar önümden ilerlerken sudaki güneş parıltılarının ani renk değişimlerine bakıyordum. Kafamı kaldırdığımda üzerime doğru hızlıca gelen kocaman bir dalga gördüm. (bunu defterime yazıyor olsaydım burada zigzaglı lacivertli mavili bir dalga çizimi olurdu sadece benim anlayabileceğim) O an aklıma küçükken yaşadığım bir olay geldi. Sahil kenarında bizi bekleyen annem ve komşumuz. Komşumuzun benimle yaşıt ikizleriyle denize girdiğimde böyle bir dalgayla karşılaşmış ve sonunda kendimi yüz üstü taşların üzerinde yatarken bulmuştum. Dalga savurmuştu hepimizi.
Bu kez gördüğüm dalgada eksik bir şeyler de vardı (gücü azdı) fazla bir şeyler de vardı (daha hızlıydı) Ya da tam tersi, ben yavaştım. Dalganın gelişini geç fark edebilmiştim. Daha az önce gülüşüp şakalar yaptığımız insanlar neredeydi? Sadece silüetleri kalmıştı şimdi. "Esraaaa" diye seslendiklerini duyuyor ancak cevap vermek için ağzımı açtığımda ağzımdan çıkan balıklar konuşmama engel oluyordu: sakız balıkları! İşte onlarla bu şekilde tanıştım. Rengarenk ve yapış yapışlardı. Neden orada olduklarını bilmiyordum ama boğazımda bir düğüm onları yutmamam gerektiğini hatırlatıyordu. Bu hisse güvenerek kendimi denize, dalgalara bırakacaktım ki... Sıcak bir el dokundu sol koluma, beni nazikçe tuttu ve o an gördüm bana gülümsediğini. Saçlarında az önce gelen dalgadan bir tutam vardı, daha önce yaşanmış bir anının hatırası gibi, ve bana bir şeyler fısıldadı...
                                                                     ***
Yaşadığım dalga/durulma böyle bir şey. Ya da belki tam anlatamadım. "Geçti" diye düşünüyorum ama geçmediğini görebiliyorum. Eskiden olsa değil dalgayı fark etmek, denizin karanlık dibine giderdim de "aa nereye geldim?" derdim, ne yaşadığımı anlayamazdım. Şimdi biraz daha -görece- anlayabiliyorum bazı şeyleri. Belki büyümek budur. Kim bilir :)
                                                                        ***
Tam da bu günlerde çok acayip biriyle tanıştım. "Acayip" kelimesinin bendeki karşılığı: "bu dünyadan olmayan biri". MY bu satırları okuduğunda gülecek misin  bilmiyorum, umarım seni "acayip" bulduğum için bana kızmazsın :)
İnsan hani hayatı boyunca yüzlerce insanla tanışır ve hepsi de birbirinden farklıdır ancak hepsinin bir yeri vardır. Daha önce hiç yeri olmayan biriyle tanışmamıştım. "Kitap kahramanı gibi mi?" dedi benim şaşkınlığımı anlayan bir arkadaşım. Düşündüm, "aynen" dedim. Demek ki onun yeri de kitaplarmış. Hem de kitapların tam içi...
                                                                       ***
"Sorgulama" diyor karabalık, bu gazla bir süre sorgulamadan şalteri indirip kaldırarak günlerimi geçirmeye çalışıyorum. Ama bir terslik de var, biliyorum.
geçen gün ne olduğumu bile anlayamadan kendimi uyuşmuş buldum. Sol kolum tamamen uyuşmuştu. Ertesi gün Elif ayağını basmamakta diretti. Bugün oturduğum sandalye kırıldı. Yazarken bile gülüyorum. Şalteri indirip kaldırırken yanlış bir düğmeye de basmış olabilir miyim acaba diye.
Yasemen'in hislerini takip ederek yeni bir kitaba başladım. Ben MOMO'yu Duman Adamlardan kaçmak için yeniden okumuyordum. Bu kitap ve şu cümleyle aslında bir şeylerle yüzleşmem gerektiğini düşündüm.
"Çünkü insanın bir tane hayatı vardır, bir tek hayatı."
Saçında dalga izi olan kadının fısıldadığı cümle bu muydu yoksa bana sadece "kendini unutma" mı diyordu, onu da zamanla göreceğim :)


* Bir sonraki yazıda da tatlı bir fili anlatayım :)

Devamını oku »

14 Ocak 2016 Perşembe

Bu Aralar

Dikkatimi toparlayamıyorum.
Tek bir konuya odaklanamıyorum.
Her şeyden parça parça var aklımda, o parçalar bir bütünü oluşturmuyor.
"Bütün" olmak istiyorlar mı gerçi onu da bilmiyorum.
"Eksik Parça" ve "Pezzettino" kitapları geliyor aklıma.
Kendimi kötü hissetmiyorum (çok şükür) sadece içimde yaşıyorum bazı şeyleri.
Geçen gün okuduğum bir hikayeden de çok etkilendim, hikayede pek de tatlı olmayan bir kuş vardı-ismini vermeyeyim- ve benim kuşlarıma çok benziyordu. Sanırım bu kuşları kovalamanın ve kendine az daha güvenmenin vakti geldi.
Gelmeli.
Gelsin.
Gelmiş.
Mi?
Bilmiyorum.
Bu ara yine yazar okuması yapıyorum, çok keyif veriyor.
Aklımda bir dolu yazı var bloguma yazmak istediğim, son cümle hiç gelmiyor, taslaklar doluyor. Sanırım ben bu sistemi yanlış anladım, word gibi kullanmaya başladım blogu :)
Elif ise "ay-deede" peşinde. Salatalığından ısırık alıp onun "aydede" olduğunu söylüyor. Arabada eve giderken tüm camlardan aydede kovalıyoruz, görünce de bol öpücük yolluyoruz ona. Gece ağlamalarını susturan tek şey uydurma "aydede" masalları. Hele ki dolunay falan varsa Elif, "hiiiii" diye büyülenmiş gibi bakıyor gök yüzüne. Bir gün aydede kılığına girip çıksam karşısına ne yapar acaba :)
Kitap fuarına gittim, yine gitmeyi planlıyorum. Sahaf gezmeyi çok seviyorum. İstanbuldaki Sahaf Festivaline bir gün gitsem ne yaparım acaba, aydede görmüş Elif gibi "hiiiii"der miyim? Yoksa o saf duygular çocuklukta mı kalıyor :(
Geçen gün okuduğum o kuşlu hikayede bir de gözleri parlayan bir çocuk vardı, bana ne kadar bencil biri olduğumu anımsattı.
Haberleri hiç takip etmiyorum ama nasıl desem hiç...
Bunu akıl ve ruh sağlığımı koruyabilmek için savunma amaçlı yapıyorum ancak çok bencil bir şey olduğunu da biliyorum.
Örnek, Sultanahmetteki patlamayı oda arkadaşlarımdan duydum ancak detayını bilmiyordum, ölenlerin Alman turist olduğunu daha yeni ve tesadüfen öğrendim :( Utandım valla kendimden :(
Kendimce iyi bir şeyler yapmaya da çalışıyorum ama bence hep havada ve eksik kalıyor. Deli Anne'nin şu yazısı çok hoşuma gitti.
Bu ara güzel bir ajanda tutuyorum hem Elif için hem kendim için. "Neden uyumuyor bu çocuk?" sorusunun cevabını bulmaya yaklaştık belki de.
İnsanlar, çocuklar öldürülürken benim 2016 dileklerime "barış"ı eklemeyi unutmam çok normal tabii, fazla içime dönmüşüm.
Sosyal medyanın -blogu saymazak- instagram ayağından da çok uzaklaştım. Samimiyetsiz/tekdüze paylaşımlar bana zaten bir şey katmazken benim okuduğum kitabı paylaştığım görseli kim ne yapsın? Yani böyle bir şeye ne gerek var?
Güneş görünce mutluluk depolayan bünyemin yağmur yağdığında bazı günler evde kalıp kahve yudumlamaya, olmuyorsa da çiseleyen yağmur altında yürümeye ihtiyacı var.
Kendimi geliştirmek için yaptığım minik bir adımın geri dönüşleri başladı, üretmek insanı sahiden dinç tutuyor.
İş yeri bazen çok yoğun oluyor ve ben gerçekten bana söylenenleri birkaç kez tekrar ettirip öyle anlayabiliyorum. Bir evrakta evlilik tarihimiz soruluyordu ve ben yanımdaki kişiden utanıp eşimi arayamadım. "Bir bahar ayıydı" diye başlayan akıl yürütmelerim sonunda sadece Elifin doğumuyla bağlantı kurarak evlendiğimiz yılı bulabildim. Gün, ay ortada yok.
Bugünlerde fazla mı Riko'landım yoksa cidden ben de derin yetenekli olduğumu bile anlayamayacak kadar derin yetenekli miyim?
Yoksa tüm bunlar bingo toplarından mı kaynaklanıyor :)


Haftaya annem gelecek inşallah, Edoşum ve teyzoşum Ayçayla; ben onları mı özledim yoksa?
Hmmmm :)
Devamını oku »

29 Ekim 2015 Perşembe

Bu Aralar: Biraz Dağıldım

Sanırım biraz dağıldım.
10 milyon tane işe yetişmeye çalışırken kimseden yardım istemeden kendi halimde dolanıp durmak biraz yordu beni.
3. haftanın da bittiği sümüklü halimiz, burun tıkanıklığının tetiklediği baş ağrılarım, iş yerinde yetiştirmem gerekenler, evle ilgili yapmam gereken işler derken biraz fazlaca dağılmışım.
Bu tatil için kafamda çok güzel planlar vardı oysa.
Bugün doktora gittik ve Elif'in bulaşıcı bir hastalığın başlangıç evresinde olduğunu duyduk.
Aman ne güzel:)
Evet her şeyin başı sağlık.
Ama önce "anne" kişisi iyi olacak,lafını yeniden andım durdum.
Biliyorum bu da geçecek ama ben bu sefer kendimi ihmal etmeden çözüm bulmaya çalışıyorum.
İnterneti tamamen farklı bir sebep için 5 dakikalığına açmışken kendimi bu satırları yazarken buldum.
Sanırım yetişemediğimi kendime itiraf etmekte zorlandım.
Ama bunu kabullenince de rahatladım.
Sağlığımı çok ihmal ettiğim için -eğer bir mani çıkmazsa- haftaya gitmem gereken tüm doktor kontrollerine gitmeyi planlıyorum.(Başta da hematoloji ve diş doktoru var) Buraya yazayım da kaytarmayayım artık.
Okumak istediğim kitaplar konusuna bir "yavaşlama" getireceğim. "Koşarak" okurken yoruluyorum. Biraz daha "yürüyerek" okumaya ihtiyacım var. Bu arada niye oturarak okumuyorsam? Bilmiyorum...
tabii ki vaktim az, bu yazı da bu kadarlık olsun.
Yeniden görüşmek üzere sevgili blog, iyi ki varsın.

Görsel eskilerden. Maksat, umudumuz hep olsun diye. Yoksa evde ceketli halimle bile tir tir titrediğimden falan değil :)
Devamını oku »

12 Ekim 2015 Pazartesi

Bu Aralar

Tam olarak ne zaman başlamıştı bir şeyler değişmeye hatırlamıyorum.
Umudun hala olduğunu hissedebilmek için bir öğle arasında uzun ve heybetli bir ağaca sarılmıştım. Niye bu daha önce aklıma gelmemişti ki dedim hatta.
Bir süre sonra tam kalbimin üstüne bir taş oturmuştu, dolmuş görünce bile ağlayasım geliyordu. (o taş sanırım hala orada)
Ama yok "ümit var hala" diyebilmemin üzerinden pek az zaman geçti ve yine ekran karardı.
"Bu da mı son değil-di?" dedim. Ve yine bu cümleyi kuruyorum.
Cumartesi günü de tamamen öylesine instagrama baktığımda "ankara", "tren garı", "patlama" sözcüklerini görünce donakaldım. Eşim evde yoktu, biliyorum o civardaydı; küçük kıvırcık kuzenin de yolu oralardan geçiyordu. Onlardan ses alana kadar içim içimi yedi. Derken diğer arkadaşlarım... Haberlere bak(a)madım, beni arayanlardan olayın şiddetini öğrendim. En çok da annemin ses tonuna üzüldüm: "iyisiniz değil mi?" diyen ince bir ses. "Biz iyiyiz de anne, ülke iyi değil" dedim ama...
İyi olduğumuz için utanç duyduğumuz, boynumuzu büktüğümüz, tesadüfen yaşadığımız, nereye gideceğimizi, kime ve neye inanacağımızı şaşırdığımız günlerdeyiz.
Olan neden hep masum insanlara oluyor? Bu ne zaman bitecek,yüzümüzü gülümseten bir yaprak gördüğümüzde içimiz ne zaman burkulmayacak?
Bilmiyorum.
Sanırım inanmaya devam etmemiz gerekiyor.
O yüzden Elif'e bir ağacın yanına gittiğinde "sarıl Elif ağaca" diyorum.
Demek ki bilinçaltımda hala ağaçlara, insanlara, umuda inanıyorum.
İnanmak istiyorum.



Devamını oku »

8 Mayıs 2015 Cuma

Bu aralar

Bu aralar ben pek yokum sevgili blog
Uzun zaman oldu bir şeyler yazmayalı.
Arada girdiğim yazılar çoğunlukla benden  bahsetmiyordu. Özlem ile Londra turu yaptık sonra da Makarna Lütfen'in hikayesini Tuğbadan dinledik ama ben pek ses veremedim.
Yazamadığım için kendimi kötü hissettiğim yazıların başında Elifin 1 yaş ve bizim Avusturya gezimiz geliyor. Ennn kısa zamanda onları da yayınlamayı planlıyorum.
Bu ara Elifin uykusu şahane boyutlara ulaştığından bolca kitap okuyabiliyorum. "Bu ne yaman çelişki?" dediniz mi? Detaylı "uyku" yazısı hazırlıyorum, aynı ekgıda gibi. Benim bir yazıya başlamam ve yayınlayabilmem için arada geçen zamanda olaylar bile değişiyor:)ama neyse ben inatla yazıyorum, varsın taslak doldurmuş olayım...
En son 28martta Avusturyaya gitmiştik, döndüğümüzden beri maşallah evimiz boş kalmadı. Elifle misafir ağırlamak hem kolay hem zor. Bunu da tecrübe ettiğime göre kendi annelik yolumda bir kademe daha ilerlemiş sayılabilirim.
Kitaplar diyordum ki buraya yazmadığım için konularını birbirine karıştırmaya başladığımı fark ettim. En sondan 1 önce okuduğum kitap ile (ne olduğunu sonra yazayım) GABO açık ara favorim oldu. Gerçekten çok etkilendim her iki hikayeden de. (bu arada elif space tuşunu çıkardığı için arada boşluksuz kalabiliyorum :)
sosyal medya ile ilgili değişik şeyler düşünmeye başladım. "değişik" derken neyi kastediyorum... uykuya yenik düşmezsem onu da yazma niyetim var. Twitter hesabımı kapattım ki en başından beri twitteri hiç sevmediğimi anladım çünkü hayatımda hiçbir eksiklik yaşamadım:) sosyal medyada "2balik" ismini kullanıyorum, reklamcıları, yolunu şaşıranları vb. kabul etmiyorum işin aslı. "takipçiye takipçi" yazanları ise anında siliyorum. neyse devamını bir sonraki yazıda yazayım.
buraya azıcık ucundan bahsettiğim "öteki" grubumuz şahane ilerliyor(bence yani), çok keyif alıyorum, iyi ki bu gruptayım diyorum.
Kendimle ilgili keşfettiğim değişik şeyleri de bir arkadaşımla paylaşmaya başladığımdan beri daha iyi hissediyorum :)
İşte bunlar acaba hep uykusuzluk mu yoksa kolik dediğimiz şey aslında hiç geçmedi mi sadece şekil değiştirip "diş"e mi döndü :)
Son zamanlarda hayatıma bana bir dolu şey katan insanlar girdi, bu da en büyük mutluluk kaynaklarımdan biri.
"Karışık pizza" kıvamında olan bu yazıya bakalım nasıl bir görsel ekleyeceğim :)
Bardak takımım kıvırcık kuzenden, kek de anane yapımı :)*foto eskilerden

Devamını oku »

20 Aralık 2014 Cumartesi

Bu Aralar

Bazen o kadar çok kendimle konuşuyorum ki buraya yazmaya fırsat kalmıyor :)
Bugünlerde neler oldu hayatımızda...
Elif ay dönümünden sonra yepyeni bir döneme girdi. Zaten her ay bunu yaşıyoruz, istisnası olmadı. O geçişler işte bazen sancılı olabiliyor yani o büyümeye çalışırken ben yorulmuş olabiliyorum. Geçen günlerde yine çok ama çok çok çok ağladığında kendime tekrar edip durdum: "bir sıkıntısı var ki ağlıyor, beni gıcık etmek için ağlamıyor ki..." diye. Ama neticede insanım ve bazen - hele de aklıma kolik geldiğinde- sabrım taşabiliyor. 1 bebekle evde baş başa olmak bir taraftan onun gelişimini birebir görebilmek açısından harika bir fırsatken işte bazen de fazla gıdıklayıcı olabiliyor. Ki bu durum da işin doğasında var. Elif'in alttan dişi göründü ancak henüz patlamadı, belki o'dur onu rahatsız eden bilmiyorum. Değişiyor gün geçtikçe, onu görebiliyorum. Büyüyor ya sıpa :) Maşallah tabii... Bir şeylerden şikayet gibi değil de hani bazen farklı bir havayı teneffüs etmeye de ihtiyaç duyuyor insan.
Birkaç gün üst üste hava ciddi anlamda kötü olunca evden çıkamadık, güneşi bile göremedik. O kadar çok canım sıkıldı ki... Ama iyi ki de sıkılmış. Sonunda beni harika bir yere götürdü. Detaylıca başka bir yazıda yazacağım ama tam da hayallerimdeki gibi hayvanların rahatlıkla konuşabildiği bir yer olduğunu söyleyebilirim. Merak etmeyin, kafayı yemedim. Yani,henüz :)
Kargo görevlileri ile ahbap olduk bir de. İnternetten sipariş verince genelde takip ediyorum ve adamları balkonda "şşşttt sessiz olun ve zile basmayın" diyerek karşılıyorum, genelde Elif'in uyku saatinde geldikleri için. Geçen gün sürpriz bir kargo gelince durum değişti tabii. Aras Kargo genelde aşağıdan bile zile basmazdı ama adamcağız balkona bakınmış beni göremeyince mecbur zile basmış. Elif de çığlık çığlığa uyanınca adam bir dolu özür diledi. Neyse hala iyi niyetli insanlar var, ne güzel :) Kargodan çıkan pakedin üzerinde isim yoktu ve içinden çıkan kitapta da bir şey yazmıyordu. Şaşırdım, instagramda da duyurdum, meçhul kişiye teşekkür ettim. Sonradan anlaşıldı ki bir kitap çekilişinde eş olduğumuz kişi göndermiş :) O da değişik oldu. PTT Kargoyu hala sevmiyorum, ya denk gelmiyoruz ya da anlaşamıyoruz. geçen sene "kim o" dediğimde, adamın "posta" demesini "pasta" anlayıp, "biz pasta siparişi vermedik" demiştim. Gerçi o zaman hamileydim, adama her şeyi söyleyebilirdim :)
Clarice Bean'i yeniden okurken Ruby'nin Hitch'i gibi bir uşak istediğime karar verdim. Ev işleri neden bitmez biri bana açıklasın :) neyse ki her şeyi gören biri değilim. Görenlere Allah kolaylık versin. Lakin yemek, içmek, ütü yapmak, çamaşır yıkamak, bulaşıkları yerleştirmek...derken "y" vaktimden çalan tüm ev işlerini buradan esefle kınıyorum. Çok nankörsünüz kuzum, her gün ilgi bekliyorsunuz :)
Gönderdiğim kartlar tek tek sahiplerine ulaşmaya başlamış, yaşasıııın... Geçen yazımda söylemeyi unutmuşum, ben onları postaneye adresleri yazmadan götürüyormuşum meğerse. Son anda fark edince Adanadaki kuzenlerle oturup adres yazdık :)
Unutkanlık demişken... Mutfakta kendini kaybeden bir ben miyim? Elif için pişen yemekler simsiyah oluyor, fırında mutasyona uğrayıp çıkıyorlar. Ocaktan yemeği alıyorum ama ocağı kapatmıyorum. Bulaşık makinesine kirlileri değil temizleri koyuyorum. Kahve pişirirken öyle bir işe başladığımı tamamen unutup başka bir içecek hazırlıyorum. Tost ekmeği ve kaşarı tost makinesine koyup bekliyorum ama biri de demiyor ki fişe takmazsan çalışmaz diye. Ben bu halimle maşallah Elif'i yine iyi besliyorum değil mi? geçen gün yürüyüşe çıkarken ayakkabımı giydiğimde bir terslik olduğunu anladığımda Elif arabasından yani içeriden bana sesleniyordu. Çok dalgınım, çok şaşkınım. Yorgunluk mu demir eksikliği mi yoksa anneliğin özü mü böyledir, bilmiyorum. Öyle olsa karabalık niye çayın altını açık unutsun ve biz misafirliğe gidelim değil mi :) İnanıyorum ki Elif bizi hizaya sokacak :)
Tek tek ismini saymayacağım ama blog sayesinde çok tatlı insanlarla tanıştım, haberleştim ve hala da görüşüyorum. Bu da bugünlerin mutluluk sebebi...

Norah Jones'u ne zaman dinlesem aklıma Kare günleri geliyor. Kitaplarla tüm gün birlikte olmak, çalışmaktan sayılmamalı bence :)
Devamını oku »

22 Ağustos 2014 Cuma

Bu Aralar

Canım biraz sıkkın.
Neden olduğunu bilmiyorum.
Belki biliyorum da kendime itiraf etmesi zor geliyor.
Bazen diyorum; keşke balık burcu olmasaydım.
Bu kadar duygusal, hassas ve kırılgan olmazdım.
Sonra düşünüyorum...
O zaman da "ben" olmaz, başka biri olurdum.
Bunu da istemiyorum.
Birisi kötü bir söz söylediğinde ya da alanıma girdiğinde sınırları çok net çizebilmek isterdim, kendimle savaşmak yerine.
"Aman karşı tarafı kırmayayım" diye diye bazen kendimi ne kadar hırpaladığımı görüyorum.
Nedense yazma ihtiyacı hissettim, ben bu blogu ya da buradaki yazıları tamamen hobi amaçlı yazıyorum.
Yazarken rahatlıyorum, yeni ve güzel insanlarla tanışıyorum, öğreniyorum, araştırıyorum, şimdi yaptığım gibi dertleşiyorum.
Kaynak: burada
Birkaç gündür fark ettim ki blogumu ve sosyal medyadaki tüm hesaplarımı kapatmayı düşünmüşüm. (bilinçaltı)
Bundan kimsenin- doğal olarak- bir eksiklik hissetmeyeceğini de biliyorum.
Ama benim için yazmak/paylaşmak gerçekten bir ihtiyaç.
Neyse ki karşıma dürüst ve güzel insanlar çıkıyor.
Bazen de tıpkı hayat gibi gönlümü incitenler.
Sanal bir dünyada kime neye kırılıyorum halbuki değil mi :) Saf mıyım neyim :)
İşte o zaman diyorum yine "keşke bu kadar kırılgan olmasaydım" diye.
Ama "keşke" demek de istemiyorum.
Bloga henüz yazmadım ama "2 balık 1 kedi"deki "1 kedi" olan Lokum'a bir hayli çok üzülüyorum.
Elif uykuyu pek sevmeyen, uykuya geçişi zor olan ama çok tatlı bir bebek :)
Belki biraz uykusuz kaldığımdan olsa gerek sağlıklı düşünemiyor da olabilirim.
Hani bazen karşındakini samimi görürsün ve sen de öyle davranırsın hatta fazla fazla içini dökersin.
Sonra bir de bakarsın ki aslında aynı yöne bakmıyormuşsunuz.
İşte böyle zamanları ben kolay atlatamıyorum. "Ama neden ki" ler beynimde sürüp gidiyor.
Halbuki hayat kısa değil mi, antin kuntin işlere de bu kadar takılmamak lazım.
Ama işte değer verdiğin biri(leri) bunu yapınca ben biraz dalgalanıyorum.
Neyse ki sonra duruluyorum.
Eğer blogu kapatmazsam birkaç değişiklik düşünüyorum, öyle basit bir şeyler. "Amatörce" yani :)
Dedim ya ben blogumu sadece hobi amaçlı görüyorum.
"Annelik sohbetleri"ni de aynı şekilde sohbet etmek amaçlı yazıyorum, paylaşıyorum.
Kim bilir belki ben de biraz dolmuşumdur...
Neyse Elif, ayaklarıyla oynadığı perdeyi kafasına indirmeden ben kaçayım.
-Umarım- yine görüşmek üzere, blog :)

** Yazdıklarımı kimse üzerine alınmasın olur mu; bu yazıyı mesaj amaçlı yazmadım. Sadece içimdekileri yazmak istedim.


Devamını oku »

14 Haziran 2013 Cuma

Bu Aralar

Yazacak ne çok şey var aslında.
Unutmayayım diye aldığım notlar iyice kabardı.
Önümüzdeki günlerde hoş bir konserden, çocuk kitaplarından,çokça karıştırdığım hususlardan, neler olup bittiğinden ve en çok da beni heyecanlandıran sürprizlerden bahsediyor olacağım-umarım-
Önceki gün telefonunu iş yerinde unuttuğu için toplantıya geç gelen arkadaşıma gülmemiştim halbuki ama akşam şarj aletini ben evde unutmuşum; o yüzden yazmayı planladıklarım kaldı.
Bugünlerde yine karşıma uğur böcekleri çıkıyor(mecaz anlamda değil); onlarla sohbet ediyorum.
Uğurlarını kime konduracaklarına kendilerinin karar vermediğini söylüyorlar; demek ki iş bize düşüyor :)
Bugün ayrıca;
Yeğenlerim dediğim kuzen çocuklarının da karne alma günü.
İtiraf etmek gerekirse yaşları büyüdükçe bir yerlerde tökezleyeceklerini en azından benim gibi matematikte veya fen bilgisinde azıcık da olsa çakacaklarını düşünmüştüm, yanılmışım.
Hepsi de maş. matematik canavarı çıktı, utandım.
Karnende zayıf not yoksa o karnenin ne anlamı olur bilmiyorum :)
Ankara'da sıcak havalar başladı ancak akşamları hala gök gürültülü yağmurlu.
Sormayı unuttum sahi,
Sizin havanız nasıl :)
Keyifli hafta sonları herkese...

Tüm öğrencilere bugünden, ödevsiz, kendi rızalarıyla keşfedecekleri kocaman dünyalar, eğlenceli kitaplar, top peşinde koşmalar, geç uyanmalar, uyuzlanmalar, can sıkkınlıkları neticesinde gelişen keyifli oyunlar, çokça deniz tuzu, bol güneşler, kısaca mutlu tatiller dilerim :)


Kaynak: burada

Devamını oku »

21 Haziran 2012 Perşembe

İşte Bu Ara Aklım :)


Sadece kahve içmiyorum elbette ki, hele ki iş ortamında,sohbetin aracısı illa ki çay oluyor..
Geçen gün bu pozu rastgele çektim ve ortaya çıkan sonuç; beni baya baya anlatıyor..
Kafam çok da karışık değil aslında oldukça netim.. ancak yapacak o kadar çok şey var ki hangi birine el atsam diğerinde aklım kalıyor..
Yukarıdaki foto da bu durumu baya güzel anlatıyor gibi geldi :)
Var mı başka kafası karışan/bulanan/dolan ?? :)
Devamını oku »